Türklerin Coğrafyası Nüfusu Soy Kütüğü ve Kurdukları Devletler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türklerin Coğrafyası Nüfusu Soy Kütüğü ve Kurdukları Devletler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Temmuz 2013 Perşembe

Sümerce İle Türk Dilinin Tarihi İlişkisi / Prof. Dr. Gürer Gülsevin

Sümerce, insanlık tarihinin bugün için bilinen en eski yazı dilidir. Milattan önce üç bin yıllarında güney Mezopotamya’da yüksek kültürleri ile yaşamış olan Sümerler, üçüncü bin yılın sonlarına doğru da tarihî ufuklarımızdan kaybolmuşlardır.

Sümerce ile başka diller arasında akrabalık ve kaynak birliği üzerine pek çok çalışma yapılmış olmasına rağmen, şimdiye kadar bunların hiçbiri ispat edilebilmiş değildir. Önceleri Akatça ile bu dilin akrabalığı düşünülmüş, daha sonra Akatçanın Sami dillerine mensup olduğu anlaşılınca, bu fikir kendiliğinden unutulmuştur. Sümerce ile, (birbirinden tamamen farklı olan) Mısır, Çin, Etrüsk, Ural-Altay, Sami gibi dillerin akrabalığını savunan görüşler de inandırıcı tanıklar ortaya koyamamıştır.

14 Temmuz 2013 Pazar

Mezopotamya ve Anadolu Medeniyetleri İle İlişkiler / Prof. Dr. Hüseyin Sever

Zamanımızdan bir yüzyıl öncesine kadar bütün san’atların Fenikeliler tarafından icat edildiği kanaati hâkimdi. Ayrıca dünyanın yaratılışı hakkındaki bilgiler ve insanlık tarihinin başlangıcı da Fenikeliler vasıtasıyla Yunanlılara geçmiş olduğu söylenmekteydi. Mısır hiyeroglif yazısının ve çivi yazısının çözülmesiyle Fenikelilerin de bu şöhreti sona erdi.


Fransız arkeolog Schaffer’in 1929-1939 yılları arasında Lazkiye’nin 12 km. kuzeyinde ve Hatay’ın 40 km. güneyinde bulunan Ras-Şamra höyüğünde yapmış olduğu kazılarda elde ettiği çiviyazılı (tablet) arşivindeki belgelerin Alman bilgini Hans Bauer tarafından 1930 yılında çözümlenmesi sayesinde aydınlığa kavuşmuştur. Bu belgeler Akadca’nın akrabası ve Sami bir lehçe ile Kenan-Subar-Hurri dillerinde yazılmışlardır. Bu belgeler sayesinde Ras-Şamra höyüğünün M.Ö. 1850 tarihinden beri bilinmekte olan Ugarit limanı olduğu da ortaya çıkmıştır. Çivi yazılı belgelerden öğrenildiğine göre Ugarit limanı, Urfa ile Mardin arasındaki bir yerde ve dili Hurrice olup Mitanni devletine bağlı idi. Ugarit bu devirde en önemli ithalat ve ihracat limanlarından birisi idi. Anadolu’dan ve Kıbrıs’tan ithal edilen, kereste, at ve boya çeşitlerinin buradan, Haleb’e, güney Fenike limanlarına ve Mısır’a sevk edildikleri bilinmektedir.1

Ortadoğu'da Türklerin Varlığı Tartışmaları / Prof. Dr. Ekrem Memiş

Batılıların bugün “Orta Doğu” adını verdikleri bölge, eskiden “Yakın Doğu” adıyla anılıyordu. Zaman zaman “Eski Doğu” ya da “Eski Ön Asya” olarak da anılan bölge, dünya tarihinin en eski medeniyetlerine sahne olmuştur.

Bu medeniyetler; Mısır, Mezopotamya ve Anadolu medeniyetleridir. Bir başka ifade ile dünyanın en eski medeniyetleri, Orta Doğu toprakları üzerinde kurulmuştur.

Şimdi, bu medeniyetlere sahne olan bölgelerin jeopolitik özellikleri hakkında ana hatlarıyla bilgi verecek, ardından da söz konusu bölgelerin eskiçağlardaki durumunu, belgelerin ışığında gözler önüne sereceğiz. Bu arada Eski Çağ Orta Doğu’sundaki Türk varlığını da tartışmaya açacağız.

Hititler Türk Müdür, Değil Midir? / Ord. Prof. Dr. Sedat Alp

Etnik bakımdan bir mozaik tablosu oluşturmuş olan eski Anadolu halkları arasında Hititlerin çok önemli bir yeri vardır. Onlar, yalnız bin yıllık bir süper güç olmakla kalmamış, uygarlık bakımından da birçok konularda dünyaya örnek olmuşlardır.

Eski Anadolu’da en yaygın bir biçimde konuşulmuş olan ve aynı zamanda en uzun süre yaşamış olan dil, Hititçenin çok yakın akrabası olan Luwi dilidir. Bu dile ait örnekler, bir yanda çivi yazılı tabletlerde diğer yanda Hiyeroglif yazılı anıtlarda ele geçmiştir: Luwi diliyle ilgili yazıtların incelenmesi sonucunda önemli sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Birçok Türk aydınının merakla sorduğu Hititler Türk müdür değil midir sorusunu yanıtlamadan önce dil konusunda bazı temel bilgilerden söz edeceğim. Dünyada yaşamış ve yaşamını sürdüren diller iki büyük gruba ayrılmaktadır. Birinci grup flektif diller, ikinci grup aglütinant diller. Türkçe’nin mensup olduğu Ural Altaik diller, ikinci gruptandır. Bu dillerde sözün özü değişmez kalır.

16 Mart 2013 Cumartesi

Ön ve Orta Asya, Kafkasya, Karadeniz'in Kuzeyi, İdil-Ural ve Batı Sibirya'daki Eski Türkler / Prof. Dr. Mir Fatih Zekiyev

Geleneksel Türkolojide eski Türkilerin yerleşim alanı sadece Orta Asya ve Altay bölgesi olarak tanımlanmaktadır. Daha önceleri güya sadece İrani dilli kavimlerin yaşadığı Orta, Ön ve Küçük Asya, Kafkas, Karadeniz’in kuzeyi, İdil-Ural ve Batı Sibirya bölgelerine ilk Türkiler milattan sonra IV-XI. yüzyılları arasında geldikleri sanılmaktadır. Bu makalede somut verilere dayanılarak eski Türki dilli yerleşim alanların sözkonusu bölgelerde de mevcut olduğu gösterilmeye çalışılacaktır.

15 Mart 2013 Cuma

Türk Tarih Tezleri / Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan

Cumhuriyet Devri

Atatürk, Türk Tarih Kurumu’nun kurulması için direktif verdiğinde (1932) şu hususların üzerinde durulmasını istemişti:1

1-    Türklerin İslamiyet sonrasındaki tarihleri bir hayli araştırılmış ve okutulmuş olmasına rağmen, daha önceki devirlerin tarihi karanlıkta kalmıştır. Ağırlık bu çağlar üzerinde olmalıdır;

2-    Türklerin medeniyete katkılarını Batı inkâr etmiş, Türklerin imajını daha çok savaşçı ve hatta "barbar” olarak işlemiştir. İlk medeniyetlerde (Sümer, Elam, Etrüsk gibi) ve İslâm Medeniyetinde ise Semitik ve Aryen (Hint-Avrupa) kavimlerine pay verilmiş, Türkler yok farz edilmiştir. Türklerin o çağlardaki rolü de belirtilmelidir;

3-    Türklerin anayurdunun Orta Asya olduğu ve o coğrafyada bugün de Türklerin yaşadığı anlatılmalıdır;

4-    Türklerin ırkî yapıları ve brakisefal kafatasının özellik olarak önemi:2

1 Şubat 2013 Cuma

İç Avrasya ve Türkçe Konuşan Halkların Tarihleri / Doç. Dr. David Christian

Türkçe konuşan halkların tarihi Moğolistan’dan Akdeniz’e uzanan geniş bir bölgede oluşmuştur.1 Bu geniş doğal ortamın ekolojisi ve coğrafyası Türk tarihini nasıl şekillendirmiştir?

Bu makalede, Türkçe konuşan halkların siyasi tarihlerinin önemli genel özelliklerini aydınlatmak için bu toprakları tanımlama konusunda bir yol önereceğim. Bu tarihin önemli bir bölümü büyük Avrasya kara parçasının "İç Avrasya” ve "Dış Avrasya” olarak isimlendirdiğim iki belirli bölgesinde yaşanmıştır. Birçok farklı Türkçe konuşan halkın tarihi İç Asya ve Dış Asya’nın belirgin doğalarıyla ve bu iki bölge arasındaki sınır toprakları arasında yaşamanın tarihi deneyimiyle şekillenmiştir. Tabii ki, bu oldukça basitleştirilmiş bir modeldir. Ancak bir karikatür unsuru taşısa da, bu yaklaşık iki bin yıllık Türk tarihinin uzun dönemdeki görünümü konusunda yararlı bir düşünce şekli olabilir.

17 Kasım 2012 Cumartesi

Ural-Altay ve Altay Dil Teorisi / Doç. Dr. Emine Yılmaz - Doç. Dr. Nurettin Demir

Giriş

Türkçenin hangi dillerle akraba olabileceği meselesi bilim adamlarını uzun zamandır meşgul etmektedir. Bu süre içerisinde, Türkçenin hiç bir dille akrabalığı olmadığı görüşünden, bazı kızılderili dilleri, Sümerce, Etrüskçe, Hint-Avrupa gibi dillerle akraba olabileceği ve hatta bütün dillerin Türkçeden kaynaklandığına varıncaya dek pek çok farklı görüş ileri sürülmüştür. Bunların en fazla üzerinde durulan ve kabul göreni Türkçeyi önce Ural-Altay ve daha sonra Altay dil ailesi içinde ele alan görüştür. Aşağıda son sözü edilen dil aileleriyle ilgili tartışmalar kısaca ele alınacaktır.

14 Kasım 2012 Çarşamba

Ortaçağ Orta Asyası'nda Türkistan ve Turan / Yrd. Doç. Dr. Scott Levi

Orta Asya tabiri bugün, (batı Çin’in Doğu Türkistan bölgesi ile Kuzey Afganistan’ın büyük bir kısmı ve Güney Sibirya’nın genişçe bir bölümü), genel olarak eski Sovyet cumhuriyetlerinden olan Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Kazakistan’ın oluşturduğu bölgeyi belirtmek için kullanılmaktadır. Bu genel, hatta gündelik tabir özellikle 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve yukarıda adı geçen Müslüman cumhuriyetlerin de buna bağlı olarak elde ettikleri bağımsızlıktan bu yana geniş bir izleyici kitlesine ulaşabilme avantajı sağlamaktadır. Orta Asya tabiri "Doğu Asya”, "Güney Asya”, ve "Batı Asya” gibi başka tanıdık modern coğrafi tanımlar bağlamında bölgeyi yerleştirme avantajını da beraberinde getirmekte. Ne var ki, en azından tarihi tartışmalar açısından, Orta Asya’nın modern jeopolitik bir kavram haline getirilmesi çeşitli olumsuzluklar içermiyor da değildir. Bugün kullanıldığı şekliyle, bu tabir 1920’li yıllarda Sovyetler Birliği’nin ‘cumhuriyetlerin büyük sınırlandırılması’ süresi boyunca bölgede belirlenmiş olan sınırlarla çepeçevre sarılmış alana da işaret etmektedir ve bölgenin eski kültürel ve siyasi sınırlarını artık yansıtmamaktadır. Bu şekilde, tarihi tartışmalardaki kesinliğini son derece dikkat çekici bir biçimde koparıp atan modern siyasi, kültürel ve coğrafi imaları gündeme getirmektedir.

12 Ekim 2012 Cuma

Türklüğün Eski Çağı / Prof. Dr. Gyula Németh

İlmî neşriyatta, umumiyetle, Türklüğün anayurdunun Orta Asya ve hatta Şarkî Asya olduğu fikri yayılmış bulunuyor. Tarih sahnesine çıkan ilk Türkler yani Hunlar (M.Ö. III. asır), yahut eğer Türk sayılırlarsa To-palar (M.S. IV. asır) Şarkî Asya sahasında, Çin’in şimaline doğru, Gobi çölü etrafında görünüyorlar. Milattan sonraki bin yılın ikinci yarısında Asya ve kısmen Avrupa tarihinde de mühim roller oynayan Türk kavimleri, Türkler ve Uygurlar, Orta Asya’nın büyük dağlık bölgelerinde Baykal gölünün cenub garbinde oturuyorlardı. Bundan başka Türk dilinin bir takım Orta ve Şarkî Asya dilleriyle, Moğolca ve Tunguzca ile olan bağlılıkları -her ne kadar tarihi bakımdan istifade edilebilmesi için kâfi derecede tenkidli olarak tetkik edilmemişlerse de- çok açıktır. Şu hale göre Türk kavimlerinin en eski yurdunun Orta ve Şarkî Asya olarak kabul edilişi şaşılacak birşey değildir. Eskiden Türkleri ve en yakın akrabalarını (Moğolları, Tunguzları) değil, bütün Ural-Altay dil ailesini ifade etmiş olan “altayik” lisanı ve kavmi tabirinde (Castrén, Schott),1 bu görüş tarzı belirmektedir. Türklerin anayurdunun Altay civarında olduğu başka belgeler yanında Çin kaynaklarının ilmi eserlerde çok geçen bir kaydı ile de ispat edilmeye çalışılmıştır. Bu kayda göre Türk kavimlerine adını veren ve M.S. VI.    asırda meydana çıkan “Türk” (=Göktürk) kavminin anayurdu Altay’dı.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Tarihte Türklük / Prof. Dr. László Rásonyi

Giriş
Türklerin Anayurdu

Batılı milletlerin ortaya çıkışlarından daha önce Türklük, dünyamızın en büyük sahnesini teşkil eden Eurasia’nın her çağında ve her köşesinde büyük bir rol oynamıştır.

Çağımızın Rus tarihçileri Eurasia sözü ile yalnız Kuzey Eurasia’yı kastetmişlerdir. Halbuki, Eurasia Avrupanın doğu, Asya’nın orta ve kuzey kesimlerini kaplayan, kapalı tarihî ve coğrafî birlik arz eden, kendine has yaşayış tarzı ile önem kazanan ve iki kıt’a arasında adetâ üçüncü bir kıt’a teşkil eden çok geniş bir ülkedir. Bu ülkenin güneyi Kven-Lün, Pamir, Hindukuş ve Kafkas dağları ile sınırlanır.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Toplum-Devlet Ülküsü Olarak Tarihte Türklüğün Oluşması / Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı

1.    Kimlik, Geçmişte İnşâ Olunan Bir Binâdır

Tarihte özel yer tutmuş olanlar ile olmayanlar olmak üzre, milletler de, tek tek kişiler gibi, kabaca iki ana kümeye ayırılabilirler. Tarihe baktığımızda, bizde, kimi milletlerin özel bir görevle yükümlendirilmiş olduğu izlenimi uyanır. Gerçi her millet kendi kendisine az yahut çok ‘gelin güvey’ olur. Bu son derece duygusal ve öznel millî tavır alış, yine de, tarihle ilgili bir görünümün ortaya çıkarılamayacağı anlamına gelmez.

Etnolojiye Dayanan Cihan Tarihinin Işığı Altında İlk Türklük ve İlk İndo-Germenlik / Prof. Dr. Wilhelm Koppers

Giriş
Burada verilen izahatta ilk Türklük ile ilk İndo-Germenlik karşı karşıya tutuluyorsa, bundan, her iki kıymet, kayıtsız ve şartsız olarak aynı mukayese müstevisi üzerinde bulunuyor addedilebilirmiş gibi bir mana anlaşılmasın. Malum olduğu veçhile Türkçe, Altay dil ailesinin bir rüknünü teşkil eder. Bu aileye, Moğolcadan maada, -muhtelif tali lisanlariyle, daha doğrusu lehçeleriyle,- Türkçenin kendisi, ve şüpheli olarak, Altay dili olduğu, malum olduğu üzere, Shirokogoroff tarafından ısrarla reddolunan Manço-Tunguz dili mensuptur. Maalesef Altayın Ural’la olan münasebetleri vazih surette meydana çıkarılmış değildir. Fakat günün birinde, hem kültür tarihi, hem dil bakımından, ilk İndo-Germenliği, yine kültür tarihi ve kısmen de dil manasında alınan bir “ilk Ural (Samoyed)-Altay”lıkla karşılaştırmamız icap etmesi ve burada Altay’dan (biraz evvelki izahatımızın ruhuna uygun olarak) yalnız Türk-Mogol’a mensup, anlaşılması mümkündür. Binaenaleyh, izahatımızın çerçevesi içinde, Türklük, yahut ilk Türklük tabirleri, umumiyetle, mutad olan manadan daha geniş bir manayı haizdir. Fakat aşağıdaki tafsilatta, sıklet merkezi kültür tarihi tarafında bulunduğundan, ve mukayeseler, neticede, kompleksden komplekse yapıldığından, (ve verilen isimlerin ehemmiyeti tali bir dereceye düştüğünden) hareket tarzımızın bir zarar vereceği pek memul değildir; bununla beraber, bu mülahazaları önceden arzetmeği faydalı, hatta zaruri gördük.

Tarihte "Türk" Adı / Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu

Bugün ilim dünyasında, umumiyyetle, “Türk” adının M.S. VI. yüzyıl ortasında Göktürkler tarafından kurulmuş olan devlet (552-744) ile ortaya çıktığı kabul olunmaktadır.1 Buna göre, “Türk” adı ilk olarak Çin yıllığı Çou-şu’da, Göktürk birliğini göstermek üzere 542 yılında2 ve Batı Wei İmparatoru T’ai-tsu tarafından Göktürk Şefi Bumın’a elçi gönderilmesi münasebetiyle de 545 yılında görünmektedir.3

I. Türk Adının Eskiliği Hakkında İleri Sürülen Görüşler

Türk adı Çin tarihi vesikalarında böyle ortaya çıkmakla beraber, Türk soyundan gelen ve Türkçe konuşan topluluklar şüphesiz çok eskiden beri mevcut bulunuyordu. Asya Hunları (Çin kaynaklarında, Hsiyung-nu), Batı Hunları (Avrupa Hunları), Kuzey Çin’de Tabgaçlar (Çin kaynaklarında, T’o-pa) ile aynı sahanın çeşitli bölgelerinde küçük devletler kuran “Hsiyung-nu imparatorları”na bağlı toplulukların ekseriyeti ana dilleri Türkçe olan ve Türk soyundan gelen topluluklar idi.4 Türklerin böylece tarihte büyük yer tutan eski bir millet olduğu düşüncesi birçok tarihçi ve dilciyi “Türk” adının pek eski bir maziye sahip olabileceği hükmüne götürmüş ve bunlar “Türk” adını en eski tarih kaynaklarında aramak yoluna girmişlerdir.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Türklüğün En Eski Zamanları / Prof. Dr. Tuncer Baykara


Giriş


Cengiz Han evlâdından Gazan Han zamanında, bundan tam 700 yıl önce yazımına başlanıp, sonra 1304-1316 yılları arasında İlhanlı Hanı olan Olcaytu Han’a takdim edilen Cami”üt-Tevarih adlı eser, Türk kavramı açısından çok dikkate değer bir girişle başlamaktadır. Bazı peşin hükümler sebebiyle olsa gerek, bir kısım Türk tarihçileri tarafından ciddîye alınmayan bu girişte, kitabın düzenleyicisi Reşideddin Fazlullah (1248-1318) özetle, "bugün (kendi zamanında) Moğol diye anılan bir kısım boyların vaktiyle Türk olduklarını” belirtip şöyle diyor: 1


12 Temmuz 2012 Perşembe

Tarihte Türk Devletleri ve Hâkimiyet Alanları / Prof. Dr. Ramazan Özey

Tarihte 16 Büyük Türk Devleti ve Hakimiyetleri


Türkler, tarihte çok sayıda devlet kurmuşlardır. Söz konusu bu devletlerin çoğu, yaşadığı dönemlerin büyük devletleri olmuşlardır. Bu devletlerin sayısı, mevcut bazı tarihi kaynaklara göre 113 ila 180 arasında değişmektedir. Kuşkusuz tarih sahnesinde yaşamış olan Türk devletleri sadece bu kadar değildir. Araştırmalar devam ettikçe, bu sayının artacağı ve bu devletler hakkındaki tarihi coğrafya bilgilerinin daha kesinlik kazanacağı beklenmektedir.

Tarihteki Türk devletlerinin sayısı ne olursa olsun, tarihin her döneminde Türkler, devlet geleneklerini korumuşlardır. Yaşadıkları zaman dilimi ile coğrafi mekanları açısından ele alındığında, Türk dünyasının yayılış sahası, Asya ve Avrupa’nın büyük bir bölümü ile Afrika’nın kuzey bölümünü kapsadığı görülür.

8 Temmuz 2012 Pazar

Türk Dünyası'nın Coğrafyası / Prof. Dr. İbrahim Atalay

Türk Dünyası Haritası - Detayları gmrmek için resme tıklayınız...
Orta Asya, batıda Hazar denizi, kuzeyde Kırgız Bozkırları ve Altay dağları, doğuda Moğolistan ve Çin Halk Cumhuriyetinin batısı (Doğu Türkistan), güneyde Tibet plâtosu, Karakurum-Hindukuş-Kopet dağları ile sınırlanan Asya kıtasının orta kesiminde yer alır. Bu bölgede 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan bağımsızlıklarını kazanmıştır. Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti toprakları içerisinde özerk bir cumhuriyet olan Sincan-Uygur Bölgesi’ne ise Doğu Türkistan denir. Ayrıca Orta Asya’nın güneyinde yer alan ve genellikle Orta Doğu ülkeleri içerisinde kabul edilen Afganistan da Orta Asya ülkeleri içerisine dahil edilmektedir.1

3 Temmuz 2012 Salı

Türklerin Demografisi (1950-2025) / Doç. Dr. Zakir B. Avşar - Ferruh Solak - Selma Tosun

1.Giriş

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, uzun yıllar boyunca Rus egemenliğinde kalan Türk ülkeleri birer birer bağımsızlıklarını ilan ederek, uluslararası platformda yerlerini almışlardır. Böylece hem Türkler hem de dünyanın Türkler dışında kalan kısmı "Türk”e ilişkin konularda muazzam bir bilgi açığıyla karşı karşıya kalmıştır. Bilgiye sahip olanlar, onu, bir yandan belki de haklı sayılabilecek bir kıskançlıkla korurken; diğer yandan (muhtemeldir ki) içinde "doğru” bilgilerin de yer aldığı bir enformasyon bombardımanı başlatarak, bu ihtiyacı karşılama yollarını aramışlardır. Ancak, bu bilgilerin sunumundaki sorunlar yalnızca "doğruluk” boyutuyla ortaya çıkmamış ek olarak, çeşitli amaç ve hedeflerle "manipulasyon” kuşkularını da yoğun olarak gündeme taşımıştır. Bu durum, etnik konulardaki hassasiyetlerden kaynaklanıyor olabileceği gibi, bilgiye sahip olmanın maliyetinin yüksekliği ve sonuçta, bilginin bir yatırım gibi düşünülmesi veya silah gibi kullanılıyor olmasından da kaynaklanabilir. Dolayısıyla bu açılardan bakıldığında, çalışma, yukarıda ifade edilen sorunun ortadan kaldırılmasına yönelik bir girişim olarak değerlendirilmelidir. Zira kullanılan veriler eksikleriyle birlikte vardır ve ortadadır. Yapılması gereken, eldeki verilerin belirli bir disiplin çerçevesinde analiz edilerek siyaset üretenlerin ve okuyucunun hizmetine sunulmasıdır.