8 Temmuz 2012 Pazar

Türk Dünyası'nın Coğrafyası / Prof. Dr. İbrahim Atalay

Türk Dünyası Haritası - Detayları gmrmek için resme tıklayınız...
Orta Asya, batıda Hazar denizi, kuzeyde Kırgız Bozkırları ve Altay dağları, doğuda Moğolistan ve Çin Halk Cumhuriyetinin batısı (Doğu Türkistan), güneyde Tibet plâtosu, Karakurum-Hindukuş-Kopet dağları ile sınırlanan Asya kıtasının orta kesiminde yer alır. Bu bölgede 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan bağımsızlıklarını kazanmıştır. Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti toprakları içerisinde özerk bir cumhuriyet olan Sincan-Uygur Bölgesi’ne ise Doğu Türkistan denir. Ayrıca Orta Asya’nın güneyinde yer alan ve genellikle Orta Doğu ülkeleri içerisinde kabul edilen Afganistan da Orta Asya ülkeleri içerisine dahil edilmektedir.1


Tarihi


Orta Asya; tarih boyunca Türklerin yaşadığı, Türk devletlerinin kurulduğu, Doğu ve Batı kültürleri arasında bir köprü, bir geçiş bölgesi olmasından dolayı dünyada önemli bir coğrafî konuma sahiptir. Buradaki Türkler çok sayıda devlet kurarak Orta Doğu ve hatta Avrupa ortalarına kadar uzanan kültürel yapıda önemli izler bırakmıştır. Bilhassa Çin’den başlayarak Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına kadar ulaşan İpek Yolu da Doğu ile Batı kültür ve medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur.

Orta Asya, dünyada ilk kurulan yerleşmelere ve burada doğan kültürlere sahiptir. Semerkant yakınındaki Aman-Kutan mağarasında yaklaşık 40.000 yıl öncesine dayanan insan izlerine rastlanmıştır. Orta Asya’ya özgü toplum yapısı, M.Ö. 3. binde kendini göstermiştir.

Orta Asya, çevredeki devletlerin sürekli olarak ele geçirmek istedikleri bölge olmuştur. Orta Asya’da kurulan bazı devletler, doğuda Çin, batıda Orta Avrupa içlerine ve güneyde Basra Körfezi’ne kadar olan bölgeyi zaman zaman egemenlikleri altına almışlardır. Bu nedenle Orta Asya, farklı toplumların birbirleri ile mücadele ettikleri bir bölge olmuştur. Meselâ Büyük İskender, M.Ö. 329’da Makedonya’dan başlayan topraklarını, Orta Asya’nın güneyindeki bölgelere ve Hindukuş dağlarını aşarak doğuda Kabil’e kadar ilerletmiştir.

Büyük İskender’in Orta Asya’yı da kapsayan kısa süreli hâkimiyetinden sonra, Doğu ile Batı arasında kültürel değişim süreci başlamış ve bir dizi göçebe toplumların göçleri görülmeye başlanmıştır. Hun akınları, Çin’e kadar uzanmış ve Çinliler bu akınlardan korunmak için Çin Seddi’ni inşa etmişlerdir.

Orta Asya’nın yazılı tarihi M. Ö. 6. yüzyılda Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında (Maveraünnehir) yerleşen toplumlarla başlar. Tanrı dağları ile Seyhun nehri arasında uzanan bozkırlarda yaşayan Türkler, yoğun olarak 19. yüzyılın sonuna kadar göçebe hayvancılıkla uğraşmıştır.

Orta Asya’da ilk Türk toplumlarından olan İskitler (Saka), M.Ö. 8. yüzyılda Tanrı dağları ile Hazar denizi arasında yaşamışlar ve Dobruca’ya kadar ilerlemişlerdir. Orta Asya’da kurulan ilk ve en büyük Türk devleti, Büyük Hun Devleti’dir. Bu devlet, M.Ö. 3. yüzyılın sonlarında bugünkü Moğolistan topraklarında ortaya çıkmıştır. Doğuda Büyük Okyanus ile batıda Hazar denizinin kuzey kıyıları arasında kalan Orta Asya’ya hâkim olmuştur. Bu devlet milâttan sonraki yılların başında Kuzey Hun ve Güney Hun devletleri olarak ikiye ayrılmıştır. Hun akınları, Balkanlar ve kuzey Avrupa ovalarından Avrupa içlerine kadar devam etmiştir. Bilhassa Attila (434-453) döneminde Hun akınları, batıda Manş denizi ve bugünkü İsveç’in güney kesimi ve Yutland Yarımadası’na kadar ulaşmıştır. Bu akınlar; Avrupa’da etnik, politik, sosyal, askerî ve sanat alanlarında etkili olmuştur.

Büyük Hun Devleti’nden sonra Asya’da kurulan 2. büyük Türk devleti Göktürkler’dir. Bu devlet de 6. yüzyılda doğuda Büyük Okyanus ile batıda Hazar denizi arasındaki bölgede kurulmuştur.

7. asırdan itibaren İslâmiyet; Asya’nın iç kısımlarından Doğu Türkistan’da Kaşgar’a, Çin’de Hoang Ho (Sarı ırmak) havzasının yukarı bölümünden Tibet’e ve Hindistan üzerinden Malezya ve Endonezya’ya kadar yayılmıştır. 8. asırda Çin hâkimiyeti Orta Asya’da hissedilmeye başlamış, Çinliler ve Araplar başlangıçta İpek Yolu üzerinde ulaşımın güvenle yapılması için anlaşmışlardır (Harita 1). Ancak Çinliler bu yolun geliri üzerinde fazla pay istemiştir; bunun gerçekleşmemesi üzerine Çinliler Taşkent’teki Türk Hanını öldürtmüştür. Daha sonra Araplar ve Tibetlilerle birleşen Türkler, 751’de Çin kuvvetlerini bugünkü Kazakistan ve Kırgızistan’daki Talas vadisinde kuşatarak doğuya sürmüşler; çok sayıda Çinli asker ve tacirleri esir almışlardır. Bu arada Tibetliler, Tarım Havzası’na kadar olan alanları kontrolleri altına almışlardır.

Orta Asya’nın kuzeydoğusunda bugünkü Doğu Türkistan’da ayrı bir Türk boyu olan Uygurlar, M.S. 744 yılında Kutluğ Bilge Kül Kağan idaresinde Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. 1209’daki Moğol işgaline kadar kültür, bilim ve sanat alanında önemli eserler bırakmışlardır. Nitekim Uygurlar, kent hayatına önem veren Türklerdendir. Bir Uygur kenti olan Kaşgar, dönemin önemli bir yerleşmesi olmuş, burada demir ve çelikten eşyalar ile silâhlar yapılmıştır. Bilim hayatında da önemli ilerlemeler gösterilmiş ve Uygur alfabesi yazılmıştır. Dönemin ünlü bilginlerinden Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat-it Türk (Türk dili lügati) adlı eseri yazmış ve buna eklediği dünya haritası üzerinde Türklerin yaşadığı yerleri ve komşu ülkeleri göstermiştir. Bugün bile şaşılacak doğrulukta olan Kaşgarlı Mahmut’un çizdiği harita, Türklerin coğrafya alanındaki gelişmesini gösteren önemli bir eserdir.

9. yüzyıldan itibaren Orta Asya’da Buhara, İslâm dünyasının önemli bir kültür merkezi olmuş; burada 113 medrese açılmıştır. Başta tıp ve felsefe alanında İbni Sina olmak üzere matematik, astronomi, fizik ve coğrafya alanında çalışmalar yapan Birûnî gibi ünlü bilim adamları yetişmiştir. 10. asırda Kaşgar zengin bir kültür ve bilim merkezi hâline gelmiştir. Kırgızistan’da yaşayan Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig (Saadet veren bilgi) adlı manzum eseri ile tanınmıştır.

11. asırdan itibaren Büyük Selçuklular, Orta Asya’ya egemen olmaya başladılar. Doğu Türkistan’dan, İran, Afganistan, Anadolu ve Arabistan Yarımadası’na kadar olan bölgeleri ele geçirdiler. Anadolu’ya hâkim olan Bizanslıların 1071’de Malazgirt Meydan Savaşı’nda yenilmesinden sonra Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı. Anadolu’ya yerleşen Selçuklular, Türk tarih, kültür ve bilim hayatı üzerinde derin izler bıraktılar.

13. yüzyılın başlarından itibaren Moğollar, özellikle Cengiz Han döneminde Altay dağlarından batıya doğru akınlar yaparak Orta Doğu ve Avrupa içlerine kadar sokuldular. Bu arada Orta Asya’daki Semerkant, Merv, Tirmiz, Kabil gibi şehirler Moğol akınları ile yakılıp yıkıldı. Cengiz Han’ın 1227’de ölümü ile devlet oğulları arasında paylaşıldı. Daha sonra Timur, 1300’lü yılların sonunda İran, Irak, Suriye ve Anadolu’ya akınlar yaparak buraları ele geçirdi. Önemli şehirler yağma edildi. Timur’un ölümü ile ülke toprakları küçük parçalara bölündü. Bu dönemde Semerkant önemli bir bilim ve kültür merkezi haline geldi ve birçok bilim adamı yetişti.

16. yüzyıldan itibaren Çarlık Rusyası, Asya ve Avrupa’da büyük bir devlet olmaya başladı. Nitekim 1500’lü yıllardan Çarlık Rusyası, önce Asya’nın doğusunu ele geçirerek Büyük Okyanus kıyalarına kadar ilerledi ve Orta Asya’daki Türk topraklarını peyderpey ele geçirmeye başladı. Ruslar, 1500’lü yılların sonuna kadar Hazar denizinin kuzeyinden başlayarak Kazakistan üzerinden Kuzey Buz Denizi’ne kadar olan bölgelere hâkim oldular. 1700-1900 yılları arasında bugünkü Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinin bulunduğu sahaları tamamen ele geçirdiler (Harita 2).

Rusya’daki 1917 Bolşevik devriminden sonra Türk toplumları, Sovyetler Birliği’ne bağlı özerk birer cumhuriyet hâline geldiler, Ancak Türk cumhuriyetleri, merkezi otoritenin yerleştiği Moskova’dan atanan komünist idareciler tarafından yönetildi. Türk topraklarındaki şehirlere Ruslar yerleştirildi. Türk yurtlarındaki doğal kaynakları işleyen sanayi tesisleri kuruldu. Buralarda Rus teknisyenler çalıştırıldı. Türkler, geleneklerini sürdürmede, özellikle ibadethanelerinin kapatılmasıyla dinî inanışlarını yerine getirmede büyük sıkıntılar yaşadılar.

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Türk cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandılar. Bu kez, Sovyetler Birliği dönemindeki devletçiliği esas alan ekonomik yapıdan serbest piyasa ekonomisine geçilmesinde ve demokratik sistemin kurulmasında sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Hâlen Türk cumhuriyetleri, ekonomik ve idarî yönden yeniden yapılanmaya çalışmaktadır. Doğal kaynakları zengin olan Kazakistan ve Türkmenistan cumhuriyetlerinde yabancı sermaye ile yapılan yatırımlar artmaya başlamıştır. Türkmen doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanması gündeme gelmiştir. Kazakistan’ın tarım ürünleri ve madenlerinin uluslararası piyasada değerlendirilmesi çalışmaları yapılmaktadır. Türk ve birçok batılı şirketler, yeni işletmeler kurmaktadır.

Türkiye, kendi imkânları ölçüsünde Türk cumhuriyetlerine yardım etmektedir. Özellikle Türk özel sektörü başta Kazakistan ve Türkmenistan olmak üzere bayındırlık, bankacılık, telekomünikasyon alanlarında işler almakta, yeni işletmeler açmakta ve fabrikalar kurmaktadır.

Fizikî Coğrafya Özellikleri


Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ı içine alan Orta Asya (5,8 milyon km2) Doğu Türkistan’la ile birlikte 7,5 milyon km2 yüzölçümündedir. Bu bölge, Avustralya Adası kadar büyük alan kaplamaktadır.

Yüzey şekilleri: Orta Asya’da bozkırlar ve çöllerin bulunduğu geniş düzlükler, yüksekliği yer yer 7000 m.’yi aşan sıradağlar ve bunların arasında büyük çukurluklar ile göller yer almaktadır. Orta Asya’nın büyük bir bölümü kapalı bir havzadır, yani buradaki doğan akarsular, Asya’nın çevresindeki okyanus ve denizlere dökülmemektedir. Orta Asya’da üç büyük kapalı havza bulunmaktadır. Bunlar, batıda Hazar denizi, Balkaş gölü, doğuda Altay ve Tanrı dağları arasında Cungarya, Tanrı ve Altın-Karakurum dağları arasındaki tarım havzalarıdır. Orta Asya’nın iki önemli akarsuyu olan Ceyhun (Amu Derya) ve Seyhun (Sir Derya) Aral gölüne dökülmektedir (Harita 3). Tarım nehri ise Tarım Havzası’ndaki kumullar içinde kaybolmaktadır. Bu nehirlerden özellikle Seyhun ve Ceyhun’un geçtiği sahalarda ve ayrıca kanallarla sulanan yerlerde sulu tarım yapılmakta ve başta pamuk olmak üzere bol miktarda tarım ürünleri üretilmektedir.

Orta Asya’da Kazakistan’ın kuzey kesimindeki suları toplayarak Kuzey denizine dökülen İrtiş nehri vardır. Dağlık alanlardaki nehirler üzerinde elektrik üreten baraj gölleri yapılmıştır (Kırgızistan’daki Toktogul gibi).

Orta Asya’da dünyanın en büyük gölü olan Hazar ile Aral, Balkaş, Issık (sıcak) gölleri bulunur. Ayrıca çukur havzalara yerleşmiş çok küçük göller (Lop Nor gibi) ve dağlarda buzulların aşındırması ile oluşmuş sirk gölleri de yer almaktadır. Orta Asya’nın diğer bir özelliği çukur bazı sahaların deniz seviyesinin altında yer almasıdır. Örneğin Hazar denizinin kıyıları deniz seviyesinin 28 m. kadar altındadır. Kuzeyi sığ olan Hazarın güney bölgesinin derinliği ise 1000 m.’ye kadar ulaşmaktadır. Tanrı dağlarının doğu ucundaki Turfan Havzası ise deniz seviyesinin 154 m. altındadır.

Kazakistan bozkırlarındaki fazla derin olmayan Balkaş gölünün kenarlarında az tuzlu bataklıklar yer almaktadır. Kırgızistan’daki Issık-Köl ise dünyanın 4. derin gölüdür. Tarım havzasında ise tuzlu bir göl olan Lop Nor’a (Lop: çukur, Nor: göl demektir) geçilir, Issız bir saha olan bölgede Çinliler nükleer silâh denemeleri yapmışlardır.

Orta Asya’nın batı ve kuzey bölümlerinde temelde metamorfik (başkalaşım) kayalarından oluşan sert kütleler (kalkanlar) ve bunun üzerine gelen tortullar yer almaktadır. Fazla kıvrılmamış, yani orojeneze uğramamış bu alanlar üzerinde geniş düzlükler uzanmaktadır. Orta Asya’nın güney kesimi ise Alp-Himalaya kıvrım kuşağına girmektedir. 2. Jeolojik Zaman’da buraları kaplayan derin Tetis denizinde biriken binlerce metre kalınlığındaki tortulların kıvrılarak yükselmesi sonucu dağlar oluşmuştur. Tetis denizindeki çökellerin kıvrılması, 2. Jeolojik Zaman (Mesozoyik)’ın sonu ile 3. Jeolojik Zaman (Tersiyer)’ın ortalarına kadar güneydeki sert Hindistan kalkanının kuzeye doğru hareket etmesi ile oluşmuştur. 4. Jeolojik Zaman (Kuvaterner)’ın başlarında ise dağlık alanlar bütünü ile yükselmeye uğramıştır. Aynı zamanda aktif deprem kuşağı içinde yer alan bu dağ kuşağında zaman zaman şiddetli depremler meydana gelmektedir. Fayların bulunduğu Alp-Himalaya kuşağında sıcak su kaynakları da mevcuttur (Harita 3).

Orta Asya’nın kuzeydoğusunda Doğu Türkistan veya Çin’in kuzeybatı bölgelerindeki Tanrı ve Altay dağları, Paleozoyik’te meydana gelen Kaledoniyen ve Hersiniyen orojenik (dağ oluşumu) hareketleri sonucunda oluşmuşlardır.

Orta Asya yeraltı kaynakları yönünden de zengindir. Nitekim 1. Jeolojik Zaman’da (Paleozoyik) taş kömürü, kuzeydeki başkalaşım kayalarında altın, gümüş, bakır, çinko, nikel, bunun üzerinde yer alan tortullarda petrol ve doğal gaz yatakları oluşmuştur.

Orta Asya’da Alp kıvrım kuşağında büyük sıralar hâlinde uzanan yüksek dağlar ve bunların arasında uzanan büyük çukurlar bulunmaktadır. Meselâ, 800 km. uzunluğundaki Pamir dağlarının yüksekliği 5000-7000 m. arasında değişmektedir. Dağ kuşaklarını yaran yer yer geniş ve düz akarsu vadileri dağların eteklerine kadar uzanmaktadır. Pamir dağlarının üst bölümü âdeta bir plâto görünümündedir. Yüksek kesimlerdeki vadiler ağaç örtüsünden yoksun olup otlaklarla kaplıdır, zaten “Pamir” yerel diyalekte göre "otlak” anlamına gelmektedir. Ayrıca nehir yataklarının geniş kesimlerinde bataklıklar bile görülür. Pamir dağları, Orta Asya’nın ve Tacikistan’ın en yüksek dağı olup Tacikistan’da en yüksek tepesi 7495 m.’dir.

Güney kanatta uzanan dağların güneydoğu bölümünde Himalaya ve Karakurum, güneybatısında Hindukuş, kuzeydoğusunda Tanrı (Tienşan) dağları uzanır. Burada Kırgızistan-Doğu Türkistan arasında 1500 km. uzunluğundaki Tanrı dağlarının 4000 m.’den yüksek kesimleri kar ve buzullarla kaplıdır; buzullarla örtülü dik zirveleri arasında kanyon vadiler görülür. Tanrı dağlarında iğne yapraklı ormanlar ve yazın hayvanların otlatıldığı çayır alanları yer alır. Dağın en yüksek tepesi (Pobedy tepesi) Doğu Türkistan ile Kırgızistan sınırı üzerinde 7439 m.’ye ulaşır.

İklimi: Orta Asya’da şiddetli karasal iklim hüküm sürmektedir. Yaz ile kış, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı fazladır. Ayrıca çöl ile dağlar arasındaki sıcaklık farkı da çok yüksektir. Dağların dışındaki sahalarda yağış çok düşüktür. Yağışlar genellikle Mart-Nisan ile Ekim-Kasım arasında düşer. Alçak sahalarda Mayıs ile Haziran başı arasındaki dönemde bozkır bitkileri çiçeklenir. Yaz aylarında sıcaklık; Duşanbe, Bişkek ve Almatı’da 30oC -35oC; Taşkent, Semerkant, Buhara ve Aşkabat’ta 40oC’yi aşar. Özbekistan’ın güneyinde Tirmiz’de ise sıcaklık 50oC’nin üzerine çıkar. Ekim ayı ile birlikte soğuklar başlar; Ocak ve Şubat aylarında ortalama sıcaklık -5oC ile -10oC arasında seyreder. Kuzey ve doğudaki alanlar kışın karla kaplıdır. Özellikle dağlık alanlar ile Kırgızistan ve Tacikistan’daki dağlar arasında yer alan çukur kesimlerde sıcaklık terselmesinden (inversiyon) dolayı, yani soğuk havanın çukur kesimlere birikmesine bağlı olarak şiddetli soğuklar görülür.

Bitki ve hayvan toplulukları: Orta Asya’da doğal ortam, asırlardan beri süregelen aşırı hayvan otlatması sonucu, dünyada aynı özelliğe sahip diğer bölgelerden daha fazla tahrip olmuştur. Ancak doğal ortamın bozulmamış özelliklerini bazı sahalarda görmek mümkündür. Buralarda 20’nin üzerinde tabiatı koruma ve doğal rezerv sahası kurulmuştur.

Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan ve Doğu Türkistan dağlarında çayırlarla kaplı otlaklarda rengarenk çiçek açan otsu türler görülür. Buralarda ceylan, kartal, leopar, geyik gibi hayvanlar yaşar. Tanrı dağlarındaki lâdin, melez (larix) ve ardıç ormanlarında kurt, kahverengi ayı, yaban domuzu ve vaşak görülür. Yüksek sahalarda tundra benzeri bitkilere, alçak sahalardaki göl ve bataklıklarda flamingo sürülerine rastlanır. Kırgızistan’da Pamir dağlarındaki vadilerde 3000-4000 m. arasında kılları uzun bir sığır türü olan yaklar beslenir. Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın güney kesimindeki dağların eteklerinde orman kalıntılarını gösteren ağaçlar ve özellikle ceviz ağaçlarından oluşan toplulukları bulunur. Türkmenistan’da fıstık (Pistacia sp.) yetişir.

Orta Asya bazı hayvan türlerinin köken sahasıdır; meselâ çift hörgüçlü deve, bazı at ve koyun ırkları buna örnek olarak gösterilebilir. Karaca, kurt, tilki ve porsuk ile bir tür ceylan bozkırlarda yaşayan hayvanlardır. Kuzey Amerika’da ve başka yerlerde de yaşayan halkalı boyunlu sülün, Orta Asya kökenlidir. Yaban domuzu, çakal ve geyikler Ceyhun nehri boyunca uzanan otlak ve çalılık alanlarda yaşamaktadır. Bölgede kaplanlar da görülmekteydi; ancak bunlar zamanla avlanarak nesli tüketilmiştir. Son Turan kaplanı da Ceyhun deltasında 1972’de öldürülmüştür. Bataklıklar, aynı zamanda çok sayıda yerli kuş ve bazı balık türleri ile göçmen kuşların barındığı sahalardır. 1960’lı yıllarda Gökçe (Sevan) gölünden getirilerek Issık gölüne atılan alabalıklar yaşamaktadır.

Karakum, Kızılkum ve Takla Makan çölleri kumullarla kaplıdır, burada kum tavşanına rastlanır. Tavşanlar; yılan, tilki ve kertenkelelerin ana yiyecekleri arasındadır. Türkmenistan’ın çöllerinde zehirli yılanların, yüksek kesimlerinde ise leoparların yaşadığı bilinmektedir.

Orta Asya Ülkeleri


Orta Asya’daki ülkeler, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan ile Çin Halk Cumhuriyeti içerisinde olan Sincan-Uygur Özerk Cumhuriyeti (Doğu Türkistan)’dır (Harita 4).

Kazakistan


Hazar kıyısı ile doğuda Sibirya ve Tanrı dağları arasında yer alan ülke, 2.717.300 km2 yüzölçümündedir. Kapladığı alan yönünden dünyanın 9. Orta Asya’nın ise 1. büyük ülkesidir. Hazar denizinde 1000 km.’lik bir kıyı şeridi vardır (Harita 5). Son zamanlarda nüfusu artan ve doğal kaynaklar yönünden zengin olan ülke, yakın bir gelecekte Türk Cumhuriyetleri arasında lider duruma gelebilecek bir potansiyele sahiptir.

Yüzey şekilleri: Ülke, doğu ve güneydoğusundaki dağlık alanlar dışında tamamen düzlüklerle kaplıdır. Güneydoğusunda Tanrı dağlarının kuzey kesimi yer alır. Burada Kazakistan-Kırgızistan sınırında en yüksek tepe 6995 m.’ye ulaşır. Buranın batısında uzanan Küçük Tanrı dağlarında yükseklik 4000 m.’yi aşar. Kazakistan’ın Doğu Türkistan ile sınırı üzerinde ulaşıma elverişli geçitlerin olduğu dağ sıraları uzanır. Almatı-Urumçi arasındaki ulaşım; Tanrı, Cungarya ve Altay dağları arasındaki geçitlerden sağlanır. Ayrıca Cungarya Havzası ve Altay dağlarının doğu nihayetinden demir yolu da geçer. Daha kuzeyde İrtiş nehrinin yukarı havzasında 2000-3000 m. yükseklikteki Tarbagatay tepelik alanları yer alır. 4000 m.’yi aşan Altay dağları; Rusya Federasyonu-Moğolistan ve Kazakistan-Çin arasındaki sınırı oluşturur.

Tanrı dağlarında daimi kar sınırı 3800-4100 m.’leri arasında yer almaktadır. Bu sınırın altındaki sahalarda yaz aylarında hayvan otlatılmaktadır. Dağın üst kısımlarında buzulların açtığı vadiler ve buzul gölleri yer almaktadır.

Ülkenin kuzey kesimi bozkırların yer aldığı düzlüklerle kaplıdır. Burası önemli buğday üretim bölgesidir. Güneye doğru kuraklığın artması ile yarı çöl ve çöller başlar. Taşlı bir çöl olan Üst Yurt plâtosu, Aral gölünün batısından Hazar denizine doğru devam eder. Kazakistan aynı zamanda Özbekistan’la Kızılkum çölünü paylaşır. Açlık bozkırı, Aral ve Balkaş gölleri arasında yer alır. Bu çölün doğusunda Muyunkum çölüne geçilir.

Ülkenin önemli nehirleri, Kazakistan’ın güneyini geçerek kuzeybatıya Aral gölüne dökülen Seyhun’dur (Sir Derya). Kuzeyinden ise İrtiş nehri ve kolları doğar. Orta Asya’daki Balkaş gölü Asya’nın dördüncü büyük gölüdür (yüzölçümü 17.400 km2). En derin yeri 26 m. olan doğu tarafı tuzlu, batı tarafı ise az tuzlu-tatlıdır.

İklimi: Kazakistan’ın kışları çok soğuk ve yazları sıcaktır. Temmuz ve Ağustos aylarına ait ortalama yüksek sıcaklıklar, Almatı’da 36oC, Semey’de 38oC’dir. Kasım-Mart arasında sıcaklık genellikle 0oC’nin altındadır. Bu dönemdeki donlu gün sayısı 100’ü aşmaktadır. Altay dağlarının yüksek kesimleri sürekli karla kaplıdır. Ocak ayı ortalama sıcaklığı Almatı’da -2oC ve Semey’de 11oC’dir. Kış aylarında sıcaklık, Semey’de -37oC, Almatı’da -26oC’ye kadar düşer.

Ülkede yağış dağılışında çok önemli değişmeler meydana gelir. Yıllık ortalama yağış çöllerde 100 mm.’nin altında iken Altay dağlarında 1500 mm.’ye kadar çıkar. Kuzeydeki bozkırlarda yıllık ortalama yağış 250-350 mm. arasında değişir. Bozkırlar, yaz aylarında gök gürültülü şiddetli sağanak yağışlar alır; bu yağışların akabinde seller oluşur. Almatı’nın yıllık ortalama 600 mm.’ye yakın yağışının çoğu sağanak hâlinde düşer.

Nüfusu ve yerleşmesi: Kazakistan nüfusunun büyük bölümü kuzey ve güneydeki verimli tarım toprakları ve sanayi bölgelerinde toplanmıştır. Kazakistan bağımsızlığını kazandıktan sonra 1 milyonu aşkın Rus ve Ukraynalı ile 900.000 kadar Alman ülkeyi terk etmiştir. Ülkenin dışında yaşayan Kazaklar ise ülkeye davet edilmiştir.

Sovyetler Birliği döneminde ülkeye Slâvlar ve Orta Asyalı olmayanlar yerleştirilmiştir. Nitekim ülkeye, 19. yüzyıl ve sonrasında Kazakistan’ın tarım alanlarında çalıştırılmak üzere köylüler, 1930’larda sanayi işçileri, 1930’lu ve 1950’li yıllar arasında politik nedenlerle Rusya’dan sürgün edilenler gelmişlerdir.

Kazaklar; 1920’li yıllara kadar at sırtında göçebe hayvancılık yapan ve bir bölümü de yarı göçebe hayat yaşayan bir topluluktur. Hâlen Tibet plâtosunda yarı göçebe hayat yaşayan Kazaklara rastlanılır.

Kazakistan’ın 16,9 milyon olan nüfusunun %27,4’ünü 15 yaşın altında olan genç nüfus oluşturur. Nüfus artış oranı diğer Orta Asya Türk cumhuriyetlerine göre çok düşük olup %0,6’dır. Ortalama ömür erkeklerde 63, kadınlarda 72 yıldır. Resmî dili Kazakça ve Rusça olan ülkede 7-18 yaş arasında eğitim zorunludur. Eğitim görmüş nüfus oranı %98’dir.

Kazakistan’ın önemli kentleri; Almatı (nüfusu 1,5 milyon), Karaganda (600 bin), Çimkent ve Öskemen’dir. Almatı, 1854’te Ruslar tarafından kurulmuş, 1927’de Sovyetler Birliği içinde yer alan Kazakistan Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti olmuştur. Almatı, 1887 ve 1911 ’deki depremde yerle bir olmuştur. 1986’da Gorbaçev döneminde Kazak asıllı yerine Rus yöneticinin atanması, Kazakların büyük protestosuna neden olmuş, kentte çıkan çatışmada birçok kişi ölmüş ve yüzlerce kişi yaralanmıştır. Ağaçlı, uzun ve düzgün caddelerin, Rus yapısı binaların görüldüğü bu kentte, Kazaklar, Ruslar ve Ukraynalılar çoğunluktadır. Son yıllarda kentte Batı Avrupalılar, Amerikalılar, Türkler ve Doğu Asya ülkelerinden (Japonya) gelen iş adamlarının kurduğu işletmeler görülmeye başlamıştır.

Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev, Almatı’nın olası depremlerden ve etnik çatışmalardan etkilenebileceğini düşünerek, ülkenin başkentini daha önce adı Akmola olan Astana’ya taşımıştır. 1997’de ülkenin başkenti olan 400.000’i aşkın nüfuslu Astana, Almatı’nın 1300 km. kuzeybatısındadır. Astana, 1830’da Rusya’nın bir kalesi olarak Akmola adı ile kurulmuştur. Kent çevresi, süt ürünleri ve buğday üretimi ile tanınmaktadır. Bu nedenle Kazakça kente beyaz bolluk anlamına gelen Astana adı verilmiştir. 1961’de Ruslar tarafından kente Ruslar ve Slâv toplulukları yerleştirilmiştir. Başkent olmasıyla hızlı bir gelişme sürecine giren kentte Batı stili modern binalar yapılmaya başlanmıştır.

Kırgızistan sınırından başlayarak Aral gölünün batısına kadar olan sahayı kapsayan Güney Kazakistan’da, Kazak nüfusu çoğunluktadır. Bu bölgede Kazakistan’ın önemli kentlerinden Çimkent vardır. Diğer önemli kentlerden olan Semey (nüfusu 340 bin), 1817’de kurulmuştur. Kentin güneybatısı 1949-1989 yılları arasındaki 40 yıllık dönemde, Rusların nükleer silâhları deneme alanı hâline gelmiş ve bu dönemde 470 nükleer bomba patlatılmıştır. Nükleer kirlenmeyi önlemek için 1989’da kentte büyük kampanya başlatılmıştır. Öskemen (nüfusu 315 bin), 1720’de küçük bir yerleşim birimi olarak kurulmuştur. 1940’tan sonra Rusların ve Ukraynalıların maden yataklarını (bakır, kurşun, çinko ve gümüş) işletmeye başlamalarıyla gelişmiştir.

İpek Yolu üzerinde kurulmuş olan Simkent (nüfusu 400 bin), 1864’te Ruslar tarafından alınmış, kent maden ve gıda maddeleri üretim merkezlerinden biri olmuştur. Kuzey Kazakistan, 19. yüzyılın 2. yarısında yazar ve öğretmenlerin yetiştiği önemli bir kültür şehri haline gelmiştir. Bir ara bağımsız Kazakistan’ın başkenti de olmuştur. Dünyaca ünlü Rus yazarı F. Dostoevsky buraya sürgün edilerek 5 yıl kalmıştır. Kazakistan’ın diğer önemli kentlerinden Sayram, tarihi 2000 yıl önceye dayanan en eski yerleşim merkezlerinden biridir. Hoca Ahmet Yesevi, bu kentte doğmuştur (1103). Burada Orta Asya’nın en büyük mozolesi yapılmıştır (Rabiga Sultan Begum ve Ahmet Yesevi). Kızılorda (nüfusu 155 bin), Sir Derya nehri üzerinde kurulmuş olup en fazla kazak nüfusun yaşadığı bir yerleşmedir.


Baykonur Kosodrome, Kızılorda’nın 250 km. kuzeybatısında yer almakta olup Yuri Gagarin’den beri Rusya’nın önemli uzay merkezlerinden biri idi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan Rusya Federasyonu, istasyonun ve askeri güçlerin kendine ait olduğu üzerinde ısrar etmiştir. Kazakistan ise buranın ortak bir kontrol altında olabileceğini belirtmiştir. Ekonomik kaynakların yetersizliği nedeniyle uzay projeleri askıya alınmış Kazak askerlerinin 1992 ve 1994’te ayaklanmasıyla Ruslar ve Ukraynalılar burayı terk etmiştir. 1994’te Kazakistan yılda 120 milyon dolar karşılığında 20 yıllığına Baykonur ve Leninsk’i Rusya’ya bırakmıştır.

Aral gölünün kuzey ve batı kesimini kapsayan Batı Kazakistan’ın Rusya sınırına yakın sahalarında nüfus yoğunluğu fazladır. Burası, zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahiptir. Hazar kıyısında da Tengiz petrol ve doğal gaz yatakları bulunur. Burada dev Amerikan petrol şirketi Chevron ile Kazakistan arasında ortak bir petrol işletmesi (joint venture Tengizchevroil) faaliyet göstermektedir.

Bozkırlarla kaplı düz sahaların yer aldığı Kuzey Kazakistan, 19. asıra kadar sadece Kazak konar-göçerlerinin hayvan otlattığı ve Semey, Pavlodar ve Öskemen gibi kale şehirlerinin bulunduğu bir yerdi. 1800’lü yıllarda Ruslar burayı ele geçirerek tarım alanları hâline dönüştürmüş ve bir milyondan fazla insan yerleştirmişlerdir. Bu duruma karşı Kazakların direnişi sonuç vermemiş; Ruslara karşı direnen binlerce Kazak öldürülmüştür. Buradaki Kazaklar kolektif tarım işletmelerinde çalıştırılmaya zorlanmıştır; yüz binlerce Kazak açlıktan ölmüştür. 1950’li yıllarda Kuzey Kazakistan’daki bozkır alanları tarıma açılarak buğday üretilmeye başlanmıştır. Buradaki zengin demir, kömür ve diğer madenleri işlemek amacıyla Karaganda, Ekibastuz ve Kustanay gibi kentler kurulmuştur. Ruslar tarafından 40 yıl kadar önce Semey kentinin 150 km. kadar güneybatısında nükleer denemeler yapılmıştır. Baykonur’da uzay istasyonu kurulmuştur.

Ekonomisi: Kazakistan, zengin doğal kaynaklara sahip bir ülkedir. Nüfusu az olduğu için kişi başına düşen doğal kaynak değeri de yüksektir. Kazakistan eski Sovyetler Birliğinin yeraltı kaynaklarının %60’ına sahipti. Zengin demir yatakları kuzeybatıda Kustanay havzasında, çok zengin kömür yatakları ise Karaganda ve Ekibastuz civarındadır. Petrol, doğal gaz, boksit, bakır, çinko, nikel, uranyum, kurşun, altın yatakları ile elektronik, nükleer ve roket sanayiinde kullanılan önemli madenlerden kadmiyum, talyum ve bizmut da bulunmaktadır. 1989’da Sovyetler Birliği kömürünün %25’ini ve elektrik ihtiyacının %27’sini Kazakistan’dan sağlamaktaydı. Diğer taraftan Eski Sovyetler Birliği’nin tarım topraklarının %20’si Kazakistan’da bulunuyordu. 1950’lerde kuzeydeki toprakların büyük bölümünde tahıl üretilmekteydi. Burada 250.000 km2’lik bozkır sahası sürülerek tarım alanı hâline getirilmiştir. Güneydeki tarım alanlarında meyve, sebze, tütün, pirinç, pamuk ve kenevir yetiştirilir. Kurak sahalarda koyun, deve, at, sığır ve kaliteli yün veren koyunlar otlatılır.

Ülkede, eski Sovyetler Birliği ekonomik sisteminden serbest piyasa ekonomisine geçişte önemli sıkıntılar yaşanmaktadır. Nitekim Kazakistan bağımsızlığını kazandıktan sonra, ulusal ve uluslararası alanda yetersiz kalan ticaret ve dağıtım sistemi, hızla artan enflâsyon, eskiyen makine ve aletlerin modernize edilmemesi, devlet yatırımlarının yetersizliği, tarım ve sanayi ürünlerinde üretim düşüklüğü gibi birçok sorunla karşılaşmıştır. 1993’te üretilen buğdayın üçte biri; modernize olamamış hasat sistemi, taşıma ve depolama faaliyetlerinin yetersizliğinden dolayı tarlalarda kalmıştır. Diğer önemli sorunlardan biri ise önemli sanayi tesisleri ve tarımsal alanlarda çalışan Slâv ve Alman nüfusun ülkeden göç etmesinden doğan kalifiye eleman sıkıntısıdır.

Kazakistan’ın benimsediği devlet politikası, özelleştirmeye, fiyatları serbest bırakmaya ve yabancı yatırımı teşvik etmeye dayanır. Bu ekonomik politika 1993 yılından itibaren meyvelerini vermeye başlamış; 1993’te %2000 olan enflasyon %20’ye ve %30 olan işsizlik oranı %10’a düşürülmüştür. Ülkede televizyon, elektrik, petrol ve bankacılıktan turizm işletmeciliğine varıncaya kadar önemli alanlarda özelleştirme çalışmaları başlatılmış ve 17 bin kadar devlet işletmesi özelleştirilmiştir. Buna karşılık ülkede devlet arazileri ile kolektif tarımda yapılan özelleştirme yavaş ilerlemekte ve kırsal alanlardaki Kazaklar, hâlâ üretimi düşük kolektif çiftliklerde çalışmaktadır.

Batılı şirketler, ülkenin doğal gaz ve petrol yataklarını aramak ve işletmek amacıyla yatırım yapmaya başlamıştır. Kazak petrollerinin boru hatları ile Rusya Federasyonu ile Karadeniz’e ve Türkiye üzerinden Akdeniz’e akıtılması plânlanmaktadır. Türk işadamlarının da Kazakistan’ da çeşitli işletmeleri vardır.

Kazakistan, Orta Asya devletleri içerisinde en zengin olanıdır. Kişi başına düşen millî gelir 1310 ABD dolardır. İthalâtı 7,4 milyar, ihracatı ise 6,3 milyar ABD dolarıdır. Alışveriş yaptığı ülkelerin başında Rusya Federasyonu gelmektedir.

Özbekistan


Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında Orta Asya Medeniyeti’nin beşiği sayılan Özbekistan, İpek Yolu üzerinde en eski kentlerin kurulduğu bir ülkedir. 447.400 km2 yüzölçümü ile Kazakistan ve Türkmenistan’dan sonra gelen 3. büyük Türk cumhuriyetidir (Harita 6). Sovyetler Birliği döneminde nüfus yoğunluğu en fazla olan 5. cumhuriyetti.

Yüzey şekilleri: Ülkenin orta ve batı kesimini oluşturan üçte ikilik bölümünde çöl ve bozkırlarla kaplı düzlükler yer alır. Batıda yer alan Üst Yurt plâtosunda yer yer geçici akarsuların döküldüğü tuzlu bataklıklar görülür. Orta bölümde ise geniş ve çıplak olan Kızılkum çölü yer alır. Diğer bir fizyoğrafik birim, Aral gölüne dökülen Ceyhun nehrinin oluşturduğu delta sahasıdır.

Ülkenin doğu kesimine doğru Tanrı dağlarının batı uzantısını oluşturan engebeli ve dağlık sahaya geçilir. Bu dağlık alanlardan ülkeye hayat veren nehirler doğar. Örneğin Zerefşan nehri kıyısında Buhara ve Semerkant kurulmuştur. Özbekistan çöllerine ulaşan bazı küçük akarsular, önemli ölçüde buharlaşarak kumullar altında kaybolmaktadır.

İklimi: Büyük bir bölümü çöllerle kaplı Özbekistan’da da şiddetli karasal iklim hüküm sürmektedir. Yazlar uzun, sıcak ve yağışsız, ilkbahar serin ve yağışlı, sonbahar hafif donlu ve yağışlı; kışlar ise kısa sürmesine rağmen karlı ve soğuk geçmektedir. Haziran ortası ile Ağustos arasındaki dönemde ortalama sıcaklık 32oC dolayındadır ve yüksek sıcaklıklar 40oC’ye kadar çıkmaktadır. Semerkant’ta 315 mm. olan yıllık ortalama yağışın çoğu Mart ve Nisan aylarında düşmektedir. Kasım ile Şubat arasındaki dönem karla kaplı geçmekte ve sık sık kar fırtınaları olmaktadır. Sıcaklık ise -10oC’nin altındadır. Kışın dağlardan gelen fön rüzgârları hava sıcaklığını yükselterek bağıl nemi düşürmektedir. Fön rüzgârlarının estiği günlerde kar örtüsü hemen kalkmaktadır. Bu dağlarda yaşayan koyun çobanları, otların büyümesi ve kar örtüsünün kalkmasında etkili olan fön rüzgârının etkisini şöyle dile getirmektedir: “Karları eriten iki gün esen rüzgâr, iki haftalık güneşli günden daha iyidir.”

Nüfusu ve yerleşmesi: Nüfusu 25 milyonu aşmıştır. Nüfusun %42’si kentlerde, %58’i kırsal alanlarda yaşamaktadır. Nüfusun üçte biri, Orta Asya’nın yoğun nüfuslu sahaları arasına giren Fergana Havzası’ndadır. Geriye kalan nüfus, dağlar arasındaki vadilerde ve alüvyal ovalarda yaşamaktadır.

Yıllık nüfus artış oranı %1,6 olan Özbekistan’da 15 yaşın altındaki nüfusun genel nüfusa oranı %37,5’dir. Ortalama ömür, erkeklerde 64, kadınlarda 70 yıldır. 6-14 yaş arasında eğitim zorunludur. Okuryazar nüfus oranı %97’dir.

Ülkenin önemli kentleri; Taşkent (2,1 milyon), Semerkant (404.000), Namangan (360.000), Andican (310.000), Buhara (250.000), Fergana (193.000) ve Hokant (176.000)’tır. Hokant, Buhara’dan sonra döneminde Orta Asya İslâm dünyasında 2. büyük merkez olmuştur.

Fergana vadisi: Kuzeyde Tanrı, güneyde Altay dağları arasında kalan geniş bir oluktur; 22.000 km2 alan kaplayan Fergana vadisinden Seyhun nehri geçmektedir. Bir vaha özelliğinde olan Fergana vadisi verimli toprakları, uygun iklim şartları sayesinde M.Ö. 2 yüzyıldan itibaren tarım ve yerleşmeye açılmış; İpek Yolu’nun geçtiği önemli bir saha olmuştur. Orta Asya’nın önde gelen pamuk, meyve ve ipek üretim merkezidir. 8 milyon kadar nüfusun yaşadığı Fergana vadisi Orta Asya’nın en kalabalık bölgesidir. Fergana vadisinde, aynı zamanda Oş (Kırgızistan), Celal Abad (Kırgızistan), Andican, Hokant başta olmak üzere çok sayıda önemli kent vardır. Ancak Ruslar, 1876’da bölgeyi işgal ederek tüm kentleri ele geçirmişlerdir.

Dünyada ve Orta Asya’da Tacikistan’dan sonra nüfusu hızla artan ülkeler arasında yer alan Özbekistan’da kırsal kesim ailelerinde çocuk sayısı 9-10’a kadar çıkmaktadır.

Ülkenin başkenti ve önemli şehirlerinden olan Taşkent, büyük bir yerleşim merkezidir (Sovyetler Birliği zamanında Moskova, St. Petersburg ve Kiev’den sonra nüfus yönünden 4. sıradaydı). Buradan Avrasya’nın her yerine kolaylıkla ulaşım sağlanır. 2000 yıllık tarihi olan Taşkent’te çok sayıda tarihî eser vardır. 1966’daki şiddetli depremden zarar gören kentte binlerce insan ölmüş, 300 bin kişi evsiz kalmıştır. Ruslar tarafından yeniden onarılan şehrin tarihî dokusunda önemli değişiklikler yapılmıştır. Kent, 15 ve 16. yüzyıllarda altın dönemini yaşamış ve birçoğu günümüze kadar ayakta kalan çok sayıda eser yapılmıştır. Taşkent’te seramik yapımı, mücevher işleme ve çeşitli el sanatları gelişmiştir.

İpek Yolu üzerindeki önemli tarihî kentler arasındaki Semerkant, M.Ö. 5. yüzyılda Zerefşah vadisinde 710 m. yükseklikteki bir yerde kurulmuştur. Kente; 6 ile 13. asırlar arasında Göktürkler, Araplar, Persler, Karahanlılar, ve Selçuklular ve Moğollar başta olmak üzere birçok toplumlar egemen olmuştur. 1370’te Timur, burayı başkent yapmıştır. Ünlü Uluğbey rasathanesi kurulmuştur. 18. asırda depremden büyük zarar gören kent, 1868’de Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Kentte Türk-İslam medeniyetine ait çok sayıda tarihi eser bulunmaktadır.

Buhara, Semerkant’tan sonra önemli tarihi şehirler arasındadır. Burada özgün mimarîye sahip tarihî eserlerin çoğu hâlâ ayakta durmaktadır. 6. asırda önemli bir ticaret merkezi olan kent, 10. asırda da İslâm dünyasının en önemli merkezinden biri olmuştur. Kentte 10 bin öğrencinin eğitim gördüğü 100’den fazla medrese açılmış ve 300’den fazla cami yapılmıştır. İbni Sina, Firdevsi, Rudaki gibi ünlü bilginlerin yetiştiği kent, özellikle 10. asırda en önemli sanat ve bilim merkezi hâline gelmiştir. Su ihtiyacının giderilmesi amacıyla su sağlayan kanallar ve 100’ü aşkın havuz yapılmıştır. Suların kirlenmesi sonucu 19. yüzyılda baş gösteren kolera hastalığından dolayı çok sayıda insan ölmüştür. Bunun üzerine Bolşevikler, su sistemlerini onarmış ve havuzları drene etmişlerdir. Havuzlardan beslenen çok sayıda kuş da ortadan kaybolmuştur.

Medrese, saray ve çarşılara sahip kentteki eski eserlerin onarılması için büyük gayret sarf edilmektedir. Buhara, dünyanın kültürel mirasına sahip şehirleri arasındadır. 1997’de 2500. kuruluş yılını kutlayan Buhara, Orta Asya’nın dinî ve kültürel yönden âdeta kalbidir.

Hokant (nüfusu 176 bin), Özbekistan’ın önemli kentleri arasındadır. 18 ve 19. yüzyıldaki Hokant Hanlığı’nın başkenti olmuş. 35 medrese ve yüzlerce caminin yapıldığı kentte, 1918’de Özerk Türkistan’a bağlı Müslüman Eyalet Hükümeti kurulmuştur.

İpek Yolu üzerinde önemli bir kent olan Andican (nüfusu 350 bin), 15. asırda Fergana Devleti’nin başkenti olmuştur. 1902’de meydana gelen depremde kent büyük zarar görmüştür. Özbekistan’ın petrol üretim merkezi olan Andican geleneksel pazarların da kurulduğu bir sanayi kentidir.

Ekonomisi: Ülkenin ekonomisi önemli ölçüde tarıma dayanır. Kurak sahalarda sulama ve gübreleme yapılarak başta pamuk olmak üzere tahıl yetiştirilmektedir. Taşkent, Semerkant, Buhara ve Fergana vadisinde sanayi tesisleri kurulmuştur. Ancak Sovyetler Birliği’nin kurduğu bu tesislerden üretilen mallar, modern fabrikalarda üretilen sanayi ürünleri ile rekabet edecek teknolojiye sahip değildir. Ülkede önemli ölçüde pamuk üretilmektedir. Sovyetler Birliği’nin pamuk üretiminin üçte ikisi ve sebze ve meyvenin %60’ı bu ülkeden sağlanmaktaydı.

Ülkenin önemli diğer tarımsal ürünleri, meyve ve pirinçtir; özellikle Fergana havzasında ipek böceği beslenmekte ve buna bağlı olarak ipekli kumaşlar üretilmektedir. Ülke ihtiyacının ancak %30 kadarını karşılayan tahıl; yüksek sahalarda ve verimli olmayan ovalık alanlarda yetiştirilir. Ülkenin kurak olan batı kesiminde hayvancılık yapılır, burada yünleri çok kıymetli olan karakul koyunları beslenir.

Özbekistan yeraltı kaynakları yönünden zengindir. Dünyada 8. altın üreticisi ülkedir. Altın, Kızılkum çölünde arazi yüzeyinde açılan ocaklardan (açık işletme) çıkarılmaktadır. Burası dünyanın en büyük açık altın işletme bölgesidir. Diğer madenler; kömür, doğal gaz (Buhara civarında), petrol (Fergana Havzası, Buhara Bölgesi ve Karakalpakistan), uranyum ile diğer demirli olmayan ve nadir bulunan minerallerdir. Ülke elektriğini önemli ölçüde termik ve %15 kadarını da hidroelektrik santrallerden sağlamaktadır. Ülkenin %12’si ormanlarla kaplıdır; ancak kereste ihtiyacının önemli bir bölümü ithalâtla karşılanmaktadır.

Özbekistan’da son yıllarda Rus ve Orta Avrupa teknisyen ve işçilerinin çalıştığı işletmelerde Özbeklerin yer almasına özen gösterilmektedir.

Özbekistan elektrik, makine, inşaat malzemesi, gıda, petrol ve doğal gaz ithal etmektedir. Döviz sıkıntısı nedeniyle ithalât yapmada güçlük çekmektedir. Başlıca ihraç malları; pamuk, tekstil ürünleri ve demirli olmayan madenlerdir. Gelirinin büyük bir bölümünü altın ihracatından sağlamaktadır.

Ülkede özelleştirme çalışmaları henüz yeterince yapılamamaktadır. Yabancı sermayenin ülkeye girişi teşvik edilmektedir. Tarımda kolektifleştirme sistemi hâlâ devam etmektedir. Yeteri kadar yiyecek maddesi elde etmek için pamuk ekim sahalarının bir bölümü tahıl üretimine ayrılmaya başlanmıştır. Özbekistan, geliri düşük fakir ülkeler arasındadır. Kentlerde kişi başına düşen aylık gelir 50 doların altındadır.

1998 yılı itibariyle İthalâtı 4,1 milyar dolar, ihracatı ise 3,8 milyar dolardır. Alışverişini önemli ölçüde İtalya, Rusya ve Güney Kore ile yapmaktadır.

Özbekistan’dan pamuk, hurda bakır, alüminyum alaşımları, bakır katot, boya, külçe çinko almakta olan Türkiye, bu ülkeye buğday, şeker, motor, dikiş makinesi, ilâç, çay, otomobil ve bisküvi satmaktadır.

Çevre Felaketine Bir Örnek: Aral Gölü


Kuzey güney yönünde 400 km., doğu batı yönünde 280 km. uzunluğunda olan ve 66.900 km2 alan kaplayan Aral gölü, Hazar, Superior ve Victoria göllerinden sonra dünyanın 4. büyük gölü olup Kazakistan ile Özbekistan arasında yer alır. Sovyetler Birliği döneminden itibaren Aral gölüne dökülen Seyhun ve Ceyhun’un suları ile tarım alanları sulanmaya başlanmıştır. Bu sulanan alanlarda yetiştirilen pamuk sayesinde Sovyetler Birliği, pamuk gereksinimi önemli ölçüde karşılamaktaydı. Bu nehir sularının sulamada kullanılması, çok önemli çevresel sorunları ve arazi kaybının meydana gelmesine neden olmaktadır. Şöyle ki, kaynağını Tanrı ve Pamir dağlarından alarak Aral gölüne dökülen nehirlerin yıllık ortalama su verimi 1950’li yıllarda 55 km3 idi. Aralsk ve Moynak kentlerindeki halkın geçim kaynağını, önemli ölçüde temiz göl suyunda avlanan balık oluşturmaktaydı. Gölün kuzey ve güney kıyıları arasında ulaşım da yapılmaktaydı. Geniş bir alan kaplayan delta üzerindeki bataklık, ağaçlık sahalarda çok değişik flora ve fauna yaşamaktaydı.

Sovyetler Birliği, 1960’lı yıllardan itibaren Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’da Aral’a dökülen suları pamuk üretmek amacıyla kullanmaya başlamış, Göle dökülen suyun azalmasıyla göl sahası yavaş yavaş kara hâline dönüşmeye başlamıştır. Bilhassa 1960-1980 yılları arasında sulanan tarım sahasının %20 oranında artırılması sonucu su tüketimi iki kat artarak 45 km3’ten 90 km3’e yükselmiştir. Türkmenistan’ın güney kesimini sulayan Karakurum Kanalı yapılmıştır. Bu kanaldan tarım alanlarına verilen 14 km3 su Aral gölüne dökülen suyun dörtte bir oranında azalmasına neden olmuştur. Buna göre 1980’li yıllarda Aral gölüne dökülen su miktarı 1950’li yıllara göre onda bir oranında azalmıştır. Buna bağlı olarak Aral gölünün alanı yarı yarıya, hacmi ise üçte bir oranında küçülmüştür. Nitekim 1966-1993 yılları arasında su seviyesinin 16 m.’nin üzerinde düşmesiyle gölün doğu ve güney kıyılarında 80 km.’lik bir bölüm kara hâline gelmiştir. Böylece gölün su hacmi %75 ve kapladığı alanda yarı yarıya azalmıştır. 1987’de Aral gölü, kuzeyde küçük ve güneyde büyük olmak üzere iki ayrı göl hâline gelmiştir. Göl kıyısında birer balıkçı limanı olan Aralsk (Kazakistan) ve Moynak (Özbekistan) 1980’li yılların başında önemini kaybetmiş, buradan göle bağlantı sağlayan kanallar kurumuş, balıkçı tekneleri ötede beride kara üzerinde kalmıştır.

Aral gölünün çekilmesiyle gölde yaşayan en az 20 balık türü kaybolmuştur. Durum bununla da kalmamış, Aral gölünün kara hâline gelen kesimi; tuz birikimi, pestisid, gübre kalıntıları ve pamuk tarlalarından gelen yaprak döküntüleri ile kirlenmiştir. Daha önce geçimini balıkçılıktan sağlayan 60 bin nüfus işsiz kalmış ve balıkçı kentleri olan Aralsk ve Moynak birer hayalet kasaba haline dönüşmüştür.

Göl suyunun çekilmesi, iklim üzerinde de etkili olmaya başlamıştır. Buna bağlı olarak Aral gölü çevresinde yazlar daha sıcak, kışlar daha soğuk geçmeye başlamış, 1950’li yıllara göre yağışsız geçen gün sayısında 4 katlık bir artış meydana gelmiştir. Suların çekildiği yerlerde tuzlu bir kabukla kaplanan göl tabanı, bitkilerin yetişmesini engellemektedir. Öte yandan, kurumuş göl tabanındaki tuz, kum ve tozlar, rüzgârla yüzlerce km. uzaklara kadar taşınmaktadır. 1966-1985 yılları arasında yılda ortalama olarak 65 gün Aralsk, toz fırtınalarına maruz kalmıştır.

Sulanan sahalarda toprağın alt katlarında bulunan tuzlu ve alkali maddelerin kılcallık (kapilarite) ile toprak yüzeyine kadar yükselmesi ve burada suyun buharlaşmasıyla toprak yüzeyinde birikmesi tuzlaşmaya neden olmuştur. Ayrıca rüzgârla taşınan tuzlu kumların tarım alanlarında birikmesi de ayrı bir tuzlanmayı beraberinde getirmiştir. Yapılan bir araştırmada, Aral gölünün kurumuş alanından rüzgârlarla taşınan tuzlu kumların 75 milyon ton olduğu belirtilmiştir.

Bunlara ilâve olarak pamuk tarlalarında kullanılan yaprak dökücü ilâçlar, kimyasal gübre ile pestisidler, sulama ve içme suyunun da kalitesini bozmuştur. 1982 yılına kadar kullanılan DDT pestisidleri, hâlâ toprakta yüksek bir oranda bulunmaktadır. Pamuk hasadında kolaylık sağlayan yaprak dökücü zehirli ilâçların 1990’a kadar kullanılması, bazı kaynaklara göre binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. Aral havzasındaki bitkilerde kimyasal ilâç birikimi de tespit edilmiştir.

Rüzgarla taşınan toz ve tuzlar, insan sağlığını tehdit edici boyutlara ulaşmıştır. Bölgede solunum hastalıkları, özellikle tüberküloz, tiroit kanseri hastalıklarında artışlar meydana gelmiştir. Ayrıca kirli sular tifo, dizanteri, sarılık gibi birçok hastalıklara da yol açmıştır. Buna bağlı olarak Rusya’nın diğer bölgelerine göre ölüm oranlarında artışlar meydana gelmiş, doğan bebeklerin %10’u ölmüştür.

Özellikle Seyhun ve Ceyhun deltalarının degradasyonu sonucu Aral gölü çevresinde yaşayan 1783 hayvan türünün sadece 38’i hayatta kalabilmiştir. Delta sahasında hayvanlar için birer barınak ve beslenme sahası olan gölcük ve bataklıklar kurumuş ve buradaki canlı hayatı yok olmuştur. Ayrıca kağıt üretiminde kullanılan saz ve kamışlar yok olmuştur.

Aral gölünde tabiatı koruma alanı olarak belirlenen Barsakelmes adasında nadir olarak bulunan bir ceylan ve eşek türünün yaşam alanının da ortadan kalktığı belirtilmektedir.

Gerçekten, Aral gölü çevresi önemli bir çevre felaketinin eşiğine gelmiştir. Bu durumu Özbekistan’ın Özerk Karakalpak Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı U. Ashirbekov şöyle ifade etmiştir: "Aral denizinin tabanı büyük oranda zehirli toz püskürten insan yapısı bir volkandır.”

Aral gölünde yaşanan bu felaketin önlenmesi amacıyla Sovyetler Birliği dağılmadan önce ve yeni kurulan Türk cumhuriyetleri tarafından birtakım tedbirler alınmaya başlanmıştır. Dünya Bankası, Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar bu felâketin önlenmesi için yardım yapmaya başlamışlardır, 1995 Eylülünde Aral gölündeki çevre sorunları ile ilgili olarak BM tarafından finanse edilen 2 günlük bir konferans düzenlenmiş; bu konferansta Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, Aral gölü havzasında sürdürülebilir bir gelişmeyi esas alan bir deklârasyonu imzalamışlardır. Dünya Bankası, Aral’ı kurtarmak amacıyla 300 milyon dolar tutarındaki plânını açıklamıştır. Diğer taraftan, Aral gölünün kurtarılması amacıyla 1997de Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan ortak bir proje dahilinde faaliyete geçmişlerdir.

Kırgızistan


Kırgızistan, kuzeyde Kazakistan, güneydoğuda Çin Halk Cumhuriyeti, güneyde Tacikistan ve batıda Özbekistan ile komşudur (Harita 7). 198.500 km2 yüzölçümünde olan ülkenin nüfusu 4.5 milyondur.

Yüzey şekilleri: Yaklaşık %94 kadarı dağlık olan ülkenin ortalama yüksekliği 2750 m’dir. %40’ı 3000 m’nin üzerindedir ve dörtte üçü devamlı kar ve buzul örtüsü altındadır. Güneydoğusunda Tanrı dağları uzanır. Dağların doruk çizgisi Çin Halk Cumhuriyeti ile sınırını oluşturur, Kırgızistan’da en yüksek tepe ise 7439 m.’dir. Orta kesiminde bulunan Fergana Havzası, güneyde Pamir ve Alay dağlık kütlesine makas ucu şeklinde sokulur.

Tanrı dağlarının kuzey kesiminde bir çöküntü gölü olan kışın donmayan ve derinliği 700 m.’ye ulaşan Issık-Köl (Ilık göl) yer alır. Bu göl, Sovyetler Birliği döneminde, Rusların askeri üs kurduğu, denizaltı silâhlarının deneme ve geliştirme yeri olmuştur Güneybatıda ise Song Köl (göl) bulunur.

Kırgızistan’ın önemli sayılacak alçak kesimini Çu ve Talas vadileri oluşturur. Ana nehri ise Fergana havasında Seyhun nehri ile birleşen Narın ve Kazakistan sınırındaki Çu’dur.

Dağlar, ülkenin kuzey ve güneyinde nüfuslanmış merkezler olan Çu ve Fergana vadilerini birbirinden ayırmaktadır. Bunları birbirine bağlayan karayolu ulaşımı 3000 m.’nin üzerinde bulunan geçitle sağlanmaktadır.

İklimi: Kırgızistan’da, Orta Asya’nın yüksek ve iç kesimlerinde yer alması nedeniyle yaz ve kış arasındaki sıcaklık farkı çok fazla olan karasal iklim hüküm sürmektedir. Alçak sahalarda sıcak ve yüksek kesimlerde soğuk çöller yer almaktadır. Ortalama yağış 400 mm. civarındadır. Yağışın bir bölümü kışın kar şeklinde düşmekte ve kar uzun süre yerde kalmaktadır. Kırgız dağlarına genellikle kar yağmaktadır. Yazın ortalama sıcaklık 32oC’yi ve yüksek sıcaklıklar ise 40oC’yi geçmektedir. Kış mevsimi, Sibirya’dan gelen soğuk hava ve rüzgârların etkisi ile çok soğuk geçmekte ve sıcaklık -20oC’nin altına düşmektedir. Kasım ile Şubat arasında 40 gün sıcaklık -24oC’nin altında kalmaktadır. Özellikle çukur sahalarda, dağlardan gelen soğuk havanın yığılması ile sis oluşmaktadır; buna karşılık dağların yamaçları açık ve güneşli geçmektedir. Meselâ Kırgız-Altay dağlarının eteğindeki Bişkek sisli, güneydeki dağların yamaçları açık ve güneşlidir. Sis, dağlardan gelen soğuk havanın alçak sahalarda, havadan sıcak olan zeminle karşılaşması sonucu oluşmaktadır.

Nüfusu ve yerleşmesi: Ülkede 80 etnik grup ve 16.000 sığınmacı vardır. 1989’dan sonra Slâvlar ve Almanlar, ülkede giderek azalmaya başlamıştır. Örneğin 1993’te 130 bin kişi ülkeyi terk etmiştir, bunun 90 bini Rus’tur. Slâvlar ve Özbekler, hizmet sektöründe çalışmaktadır.

Kırgızların, Türk kültürü üzerinde önemli izleri bulunmaktadır. 1000 yıl kadar önce yazılan Kırgız Türklerinin destanı olan Manas destanı; Türk kültür, dil ve tarihi üzerinde dönemin tüm özelliklerini ortaya çıkaran önemli bir kaynaktır. Manas destanı, aynı zamanda Özbek, Karakalpak, Kazak vb. Türk halklarının destanlarında da belirli bir yer tutar.

Kırgızistan’da yıllık nüfus artış oranı %1,0’dir; 15 yaşın altındaki nüfus oranı ise %35,0’tir. Ortalama ömür erkeklerde 63, kadınlarda 72 yıldır. 6-15 yaş arasındaki eğitim kademesi zorunludur. Okuryazar nüfus oranı ise %97’dir.

Ülkenin önemli şehirleri; Bişkek (nüf. 800.000), Oş (300.000), Celal Abad (74.000), Toktogul (71.000) ve Karakol (64.000)’dur. Nüfusun %60’ı kırsal alanlarda yaşamaktadır. Coğrafî yönden ayrı olan güneydeki Oş ve Celal Abad illerinde geleneksel tavırlar hâkimdir. Bu iki ilde ülke nüfusunun %55’i yaşamaktadır. Fergana Havzası’nda özellikle Oş ve Celal Abad’da sanayi tesisleri kurulmuştur. Kültürel ve ekonomik yönden Fergana Havzası, kuzeydeki sahalara göre farklıdır.

Ülkenin önemli merkezi olan Bişkek, 1862’de Ruslar tarafından alınarak bir garnizon hâline getirilmiş, 1926’da Kırgız Cumhuriyeti’nin başkenti olmuş ve burada sanayi tesisleri kurulmuştur.

Ekonomisi: Ülkenin ekonomisi, geleneksel özellikteki tarım ve hayvancılığa dayanır. Tarımla uğraşan nüfus, çalışan nüfusun üçte birini oluşturur. Ülke gelirinin üçte biri bu sektörden elde edilir. Ülkenin ancak %7 kadarı tarım yapmaya uygundur, burada tahıl, meyve ve sebze, tütün ve pamuk yetiştirilir. Tarımsal alanlarda üretim düşüktür. Ayrıca 600 bin hektar alanda ceviz üretilir. Oş’ta ipek fabrikası vardır. Otlak sahalarının bir bölümü tarıma açılarak tarımsal ürünlerin veriminin artırılması için çalışmalar yapılmaktadır. Tarımda özelleştirme yapılmasına rağmen istenilen ürün artışı sağlanamamıştır.

Sanayi (genellikle madencilik, hidroelektrik santral jeneratörü, tarım alet ve makineleri, gıda işleme, elektronik ve tekstil) ülke gelirinin dörtte birini ve çalışan nüfusun da %27 kadarının istihdamını sağlamaktadır. Sanayi tesislerinin yarıya yakın bölümü özelleştirilmiştir, fakat yetişmiş insan gücü yetersizliği dolayısıyla istenilen kalitede üretim yapılamamaktadır.

Kırgızistan; kömür, altın, uranyum ve diğer stratejik önemi olan maden yataklarına sahiptir. Ancak bu madenler sermaye ve alt yapı yetersizliğinden dolayı işletilememektedir. Altın üretiminden ülke gelirinin %18 kadarı sağlanmaktadır. Doğal gaz ve petrol yatakları sınırlıdır. Dağlık sahalardaki akarsuların hidroelektrik potansiyeli yüksektir.

1994-1996 yılları arasında sanayi malları üretiminde %64’lük bir düşüş olmuştur. Halkın %20’si işsizdir.

1996’da Kırgızistan; Kazakistan, Beyaz Rusya ve Rusya ile gümrük ve Orta Asya ülkeleri ticaret birliğine girmiştir. Dış ticaret hacmi çok düşüktür. İhracat ve ithalat 670’er milyon ABD dolarıdır. Alışverişini Rusya, Çin, Özbekistan ve Kazakistan’la yapmaktadır.

Türkmenistan


Kuzeyinde Kazakistan, kuzeydoğusunda Özbekistan, güneyinde Afganistan, güneybatısında İran ve batısında Hazar denizi yer alır. Yüzölçümü 488.100 km2 olup, Kazakistan’dan sonra 2. büyük Orta Asya Türk Cumhuriyetidir (Harita 8).

Yüzey şekilleri: Ülkenin %80’i çöllerle kaplıdır. Türkmenistan’ın orta kesiminde yer alan Karakum çölü, dünyanın en büyük kum çöllerinden biridir; burada barkan, yani hilâl şeklinde kum tepeleri görülür. Güneye doğru İran sınırında uzanan Kopet dağlarına geçilir. Kuzeybatıda Kazakistan sınırında küçük dağ sıraları yer alır. Ülkeye hayat veren Amuderya nehri güneydoğudaki Tanrı dağlarından kaynağını alır. Kopet dağlarından doğan Tecen ve Murgap adlı küçük akarsular ise çöle kavuşur kavuşmaz kaybolur. Ülkenin güneyindeki dağlık alanlar, Orta Asya’nın 1. derecede deprem kuşağıdır.

Türkmenistan’ın Hazar denizi kıyıları, başka bir görünümde olup gri renkli kumları ile âdeta Ay’da görülen bir manzaraya benzer.

İklimi: Kurak iklim koşullarının hüküm sürdüğü ülkenin beşte dördü çöllerle kaplıdır. Havadaki bağıl nem çok düşüktür. Yılın yaklaşık 300 günü güneşlidir. Yazın çöllerde sıcaklık 35oC’yi, hatta Karakum çölünün güneydoğusunda 50oC’yi aşar. Kışlar çok soğuk geçer. Ülke genelinde kış aylarında ortalama sıcaklık 0oC ile-10oC arasındadır. En soğuk kesim ülkenin güneyindeki yüksek alanlardır. Özellikle Afganistan sınırındaki dağlık alanlarda sıcaklık -33oC’ye kadar düşer. Aşkabat’ta kışın 0oC’nin altına düşen sıcaklık, Nisandan itibaren birdenbire aşırı şekilde yükselir. Yıllık ortalama yağış miktarı, çöllerde 80 mm. iken dağlık alanlarda 300 mm.’ye ulaşır. Yağışın büyük bölümü ilkbahar aylarında, dağlarda ise yaz mevsiminde düşer.

Nüfusu ve yerleşmesi: Türkmenler, geçimini hayvancılıkla sağlayan, bozkırlarda at koşturan bir Türk boyudur. Nüfusun %45.5’i şehirlerde yaşamaktadır. Rusların ülkeye girmesiyle önemli sayıda Türkmen ülkelerinden göç ederek Afganistan ve Kuzey İran’a sığınmışlardır. Burada çok sayıda (100’ü aşkın) Türkmen boyu yaşamaktadır. Bu boylardan en büyük olanı Aşkabat bölgesindeki Teke’dedir. Türkmen grupları birbirlerinden şive, giyim kuşam stilleri, mücevher takı, dokudukları halı desenleri ile ayırt edilir.

%90’ı Müslüman olan ülke nüfusunun %37,4’i 15 yaşın altındadır. Yıllık nüfus artış oranı %1.5 dolayındadır. Okuma yazma oranı %100’dür. Ortalama ömür erkeklerde 61, kadınlarda 68 yıldır.

Nüfus, Ceyhun ve Murgap nehirleri boyunca yoğunlaşmaktadır. Hazar denizi kıyısında sanayi tesislerinin yer aldığı kasabalar vardır. İç kesimlerde Baharden, Kazmak, Bayram Ali, Tecen, Daşoğuz, Türkmenabat ve tarihî bir önemi olan Kızılarvat kasabası bulunmaktadır. Devlet başkanının adı verilen Türkmenbaşı, Hazar denizi kıyısında hilâl şeklinde bir tepenin eteğinde kurulmuş güzel bir şehirdir. Büyük kentler, genellikle 2500 yıllık tarihi temsil etmektedir. Buralarda Türk, Pers, Arap kültürüne ve hatta Büyük İskender dönemine ait eserler görülmektedir.

Doğu Türkmenistan, İran ve Pakistan sınırına yakın kısımları kaplar; burada yağışların biraz fazla olması nedeniyle bozkırlara (steplere) geçilir. Buralardaki yerleşmelerin su ihtiyacı, Merv’de olduğu gibi Mugrap nehrinden sağlanır. Türkmenistan’ın sanayi merkezi ve ülkenin 2. büyük kenti olan Merv, ünlü Türk filozofu Mevlâna’nın doğduğu yerdir. M. Ö. 6. asırda kurulmuş olan kent, 11. ve 12. asırlar arasında Büyük Selçuklu Devleti’nin başkenti olmuş; önemli bir kültür ve sanat merkezi hâline gelmiştir. Moğol akınlarına uğrayan kent, önemli ölçüde zarar görmüş ve çok sayıda insan Moğollar tarafından katledilmiştir. 1795’ten sonra Türkmen kabilelerinin yerleştiği bir vaha kenti olmuş, 1884’te Rusların eline geçen kentin adı Mary olarak değiştirilmiştir.

Aşkabat, İpek Yolu üzerinde tarihi bir şehir olup M.Ö. 1. yüzyılda depremle harap oldu, 11. yüzyılda Selçukluların elinde bulunan kent, Moğol akınları ile yıkılıp yakıldı; daha sonra Ruslar burayı bölgesel bir merkez olarak seçtiler. 19. yüzyılda Avrupalılar, şehirde alış veriş merkezleri, oteller vb. yaptılar; demir yolu ulaşımı sağladılar; şehre Rusları, İranlıları, Ermenileri ve Yahudileri yerleştirdiler. 6 Ocak 1948’de Richter ölçeği ile 9 şiddetinde meydana gelen bir depremle kent adeta yerle bir olmuş, kent halkının üçte ikisi, yaklaşık 110.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Daha sonra yeniden kurulan Aşkabat günümüzde modern bir şehir görünümündedir.

Ekonomisi: Sovyetler Birliği döneminden beri ülkenin ekonomisi önemli ölçüde pamuk üretimine dayanmaktadır. Üretilen pamuk ve doğal gaz, Moskova’ya uluslararası piyasa fiyatının altında satıldığı için ekonomik yönden gelişme gösterememiştir. Ayrıca eski Sovyet yönetimi içindeki ülkelerde olan alacağını tahsil etmede sıkıntı çekmekte ve ekonomik yönden kendini toparlamada zorluklarla karşılaşmaktadır, Sovyet döneminden miras kalan merkezi ekonomik yönetim, reformlara rağmen hâlâ devam etmektedir. Pamuk üretimi, eskiye oranla %75 kadar azalmıştır. Tarımda özelleştirme yapılmasına karşın çiftçiler işlediği toprağın sahibi değildir. Doğal gaz, petrol, tekstil ve ulaşım sektöründe yabancı şirketler yatırım yapmaya başlamışlardır. Ülkede işsiz nüfus sayısı oldukça fazladır.

Türkmenistan’da günlük tüketim mallarının halka ucuz fiyatla satılması için devletçe sübvansiyon yapılmaktadır. Su, elektrik ve doğal gaz, halka bedava verilmektedir. Bu durum ülkede israfa neden olmaktadır. Öyle ki, doğal gaz ve elektrik ocakları bazı yerleşim birimlerinde açık bırakılmaktadır. Ülkede petrol ve zengin doğal gaz yatakları bulunmaktadır. Petrol rezervinin 700 milyon ton, doğal gazın ise 13 trilyon metreküp olduğu tahmin edilmektedir. Doğal gazın bir bölümü ABD, Kanada ve Almanya’ya ihraç edilmektedir. Ülkenin doğal gazı boru hatları ile Rusya Federasyonu’na gönderilmektedir. Türkmen doğal gazının 4400 km. uzunluğundaki boru hattı ile İran ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanması gündemdeki yerini korumaktadır. Hâlen İran’a yılda 2 milyon metre küp doğal gaz boru hatları taşınmaktadır. Son yıllarda Türk firmaları Türkmenistan’a yatırım yapmakta, özellikle tekstil fabrikaları kurmakta ve ucuz Türkmenistan pamuğu almaktadır.

Ülkenin ihracat ve ithalat hacmi çok düşüktür (1997 yılı verilerine göre ithalât 1,1 milyar, ihracat ise 689 milyon ABD dolarıdır)

Tacikistan


Kuzeyinde Kırgızistan, kuzey ve batısında Özbekistan, doğusunda Çin, güneyinde Pakistan ve Afganistan yer alır. Yüzölçümü 143.100 km2, nüfusu 6,4 milyon ve başkenti Duşanbe’dir (Harita 9).

Taciklerin, Pers asıllı olduğu ve zamanla kültürel yönden Özbek Türkleriyle kaynaştığı kabul edilmektedir. 15. asırda Buhara Emiri’nin egemenliğine girmişler, 18. asırda Afganlar ülkenin güneyine kadar ilerlemişlerdir. 1991’de bağımsızlığını kazandıktan sonra Tacikistan’da etnik gruplar arasında iç savaşlar çıkmıştır.

Yüzey şekilleri: Orta Asya ülkelerinin en küçüğü olan Tacikistan, dağlık bir ülkedir; 3000 m.’den yüksek sahalar ülkenin yarıdan fazlasını kapsar. Ülke, Tanrı dağlarının güney kesimini ve Pamir dağlarının yüksek kesimlerini kapsar. Burada yüksekliği 7134 ve 7495 m.’ye ulaşan Orta Asya’nın en yüksek zirveleri yer alır. 7000 m.’nin üzerinde olan dağlarda dünyanın en büyük ve uzun bulları bulunur (Fedçenko buzulunun uzunluğu 72 km.’dir).

Ülkenin üçte birlik bölümünü oluşturan batı kesiminde alçak ovalara geçilir. Tanrı dağlarının batı kesimindeki iki dağ sırası arasında dağ arası ovası yer alır. Üst kesimleri kar ve buzullarla kaplı dağlık sahalardan kaynaklanan sular; Fergana, Seyhun ve Ceyhun nehirlerini besler. Ceyhun ve Pyanc nehirleri ülkenin Afganistan’la olan sınırının büyük bölümünü çizer. Doğu sınırı, Pamir vadisinden geçer.

İklimi: Şiddetli karasal iklimin etkili olduğu ülkede kışın -12oC’ye düşen ortalama düşük sıcaklık, yazın 42oC’ye çıkmaktadır. Afganistan sınırında ise sıcaklık 48oC’ye ulaşmaktadır. İlkbahar ayları (Mart-Mayıs) yağışlı geçmekte ve bu dönemde sık olarak sağanak yağışlar oluşmaktadır. Yaz mevsimi ise genellikle yağışsızdır. Yıllık ortalama yağış miktarı 600 mm.’ye yakındır. Başkent Duşanbe kışın çok soğuk geçmektedir. Ülkenin yüksek kesimlerini oluşturan Pamir dağlarında Ocak ayı ortalama sıcaklığı -20oC’ye ve şiddetli kar fırtınalarının olduğu yüksek kesimlerde ise -45oC’ye kadar düşmektedir. Pamir dağlarının doğu kesiminde Doğu Türkistan’da sıcaklık -60oC’ye kadar inmektedir. Yazın Basra Körfezi’nden başlayarak Tibet plâtosuna kadar uzanan sahada alçak basınç, çevrede (Hint Okyanusu ve Sibirya) ise yüksek basınç sahası oluşmaktadır. Buna bağlı olarak çevredeki yüksek basınç alanından alçak basınç sahasına doğru bazen şiddetli fırtınalar meydana gelmektedir. Tacikistan’da da Haziran ile Kasım arasında zaman zaman birkaç gün süren ve yerleşme merkezlerinde hayatı çekilmez duruma getiren şiddetli kum fırtınaları görülmektedir.

Nüfusu ve yerleşmesi: 1993’te Tacikistan nüfusunun %65’i Tacikler %25’i Özbekler, %4’ü Ruslar ve %6’sı da diğer etnik gruplardan oluşmaktaydı. Ancak ülkede 1992’den beri patlak veren iç savaşlar, etnik grup oranlarında değişmelere neden olmuştur. Ayrıca iç çatışmalar sonucu ülkedeki on binlerce (yaklaşık 60 bin) kişi hayatını kaybetmiş, 600 bin kişi ülkenin kuzeyine göç etmiş ve 60 bin Tacik, 4,4 milyon Tacikin yaşadığı Afganistan’a sığınmıştır. Ülkede çıkan iç savaşın ana nedeni çeşitli etnik grupların ülke yönetimindeki temsil paylaşımından ileri gelmiştir. 1998’de ülkede huzur sağlanmış gibi görünmektedir.

Halkın büyük bölümü kırsal alanlarda, üçte biri kentlerde yaşamaktadır. Halk, kırsal kesimde meskenleri ağaçtan yapılmış kışlaklarda ve dağların eteklerindeki küçük köylerde oturmaktadır. Nüfus artış oranı %1,9’dur. 15 yaşın altındaki nüfus, ülke toplam nüfusunun %42’sini oluşturmaktadır. Ortalama ömür erkeklerde 66, kadınlarda ise 71 yıldır.

Tacikçe Pazartesi günü anlamına gelen başkent Duşambe (nüfusu 700.000), pazar yeri olarak kurulan bir köyün 80 yıllık bir zaman sürecinde gelişmesiyle bugünkü durumuna gelmiştir. Bolşevik ihtilalini takiben Kızılordu ülkeye girdi. 1922’de Enver Paşa, ülkede bir Türk devleti kurmak için Kızılorduyu yenerek Duşambe’yi kurtardı; ancak Bolşevikler, Türkleri mağlup ederek Duşambe’ye ve ülkeye hâkim oldular. Enver Paşa’nın ordusunu dağıtarak Enver Paşayı şehit ettiler. 1997’de Enver Paşanın mezarı Türkiye’ye nakledildi. 1929’da Duşambe, Sovyetlere bağlı Tacik Cumhuriyeti’nin başkenti oldu. Kentin nüfusu, pamuk ve ipek işleme tesisleri kurulması ve kırsal alanlardan gelen göçlerle kısa sürede hızla arttı.

Ülkenin 2. önemli ve en eski kenti olan Hojant, Kuzey Tacikistan’ın başkenti konumundadır. 2300 yıl önce Büyük İskender tarafından kurulan kent, Moğol dönemine kadar, Fergana vadisinin önemli bir kapısı olarak ticaret ve diğer alanlarda büyük gelişme göstermiş, kentte saray ve cami dahil çok sayıda eser yapılmıştır. Ülkenin önemli sanayi tesisleri burada kurulmuştur. 1998’de Özbeklerle hükûmet güçleri arasında çıkan çatışmada 200 kadar insan ölmüştür.

Ekonomisi: Sovyetler Birliği içinde iken de en fakir cumhuriyet olan Tacikistan’da iç savaşlar ekonomik yönden kalkınmaya önemli darbe vurmuştur. 1920’lerde ülkenin %7 kadarını oluşturan tarım sahaları pamuk ekimine tahsis edilmiştir. Ülkede bazı meyve, sebze ve tahıl üretilmekteydi; ancak üretilen tarım ürünleri halkı beslemeye yetmediği için sürekli Sovyetler Birliği’nden yardım gelmekteydi. Sovyetler Birliği’nden ayrılması ile ticarî sistemi iyice çökmüştür. Ülke; altın, gümüş ve diğer kıymetli madenler ve pamuk üretiminden sağlanan gelirle ayakta durmaya çalışmaktadır.

Güneybatıdaki ana tarım sahasında meydana gelen çatışmalar, tarımsal üretimde düşüşe sebep olmuştur. Ülkede yetiştirilen tarımsal ürünler, kalifiye işçi ve makine yetersizliği yüzünden yeteri şekilde hasat edilememektedir. Ülke ekonomik yönden önemli bir çıkmaz içindedir; devlet memurları maaşını almakta sıkıntı çekmekte, özelleştirme yapılamamakta ve yabancı sermaye ülkeye gelememektedir. Ülke dünyanın en fakir 30 ülkesi arasında yer almaktadır. Öğretmen 5 dolar aylık maaşı ile sadece kendini değil çok sayıda akraba, komşu ve arkadaşını beslemeye çalışmaktadır.

Ülkenin ihracat ve ithalat hacmi 1 milyar doların altındadır.

Doğu Türkistan (Sincan) Uygur Özerk Bölgesi


Orta Asya’nın doğu bölümünde, Çin Halk Cumhuriyeti içinde otonom bir bölge olan Sincan-Uygur (Xinjiang-Uygur veya Sinciyang-Uygur) yer almaktadır. 1,6 milyon km2 alan kaplayan bu bölgede de Orta Asya ülkelerinin kültür, dil ve tarihî özellikleri görülmektedir. Yani hem coğrafî hem de kültürel yönden Doğu Türkistan, Orta Asya Türk ülkeleri içinde sayılmaktadır (Harita 10).

Tarihi: Uygur Türklerinin yurdu olan Doğu Türkistan, Çin’deki Han döneminde İpek Yolu’nun geçmesi ile önem kazanmaya başlamıştır. 7 ve 8. asırlardaki Tang döneminde Çinliler Kaşgar ve Buhara’ya kadar sokuldular. Buna karşılık, Türklerin de yardımıyla 8. asırda İran’dan gelen Arap askerleri Kaşgar ve Gilgit’e kadar sokuldular. Çin’deki Tang hanedanı kuvvetleri, Türklerin ve Arapların yayılmasını önlemek için günümüzdeki Kazakistan, Kırgızistan ve Kuzey Pakistan’a kadar olan bölgelere ilerlediler. 11. ve 12. yüzyıllarda İslâmiyet buralara kadar yayıldı. Kaşgar, 1219’da Moğol ve 14. yüzyılın sonunda Timur akınlarına uğradı. 1755 yılına kadar Doğu Türkistan toprakları Timur veya Moğol soyundan gelen toplumların kontrolü altında kaldı. Bu tarihten sonra, tüm Çin’i işgal eden Mançurya’lılar bölgeye hakim olmaya başladılar (1768). Bunun üzerine Doğu Türkistan topraklarında zaman zaman çatışma ve ayaklanmalar oldu. 1847’de Hunza’da bağımsız Karakurum Devleti kuruldu. 1860 ve 1870’li yıllarda Batı Çin sınırında Müslüman Türk toplumları ayaklandılar. Rusların 10 yıl kadar hâkim olduğu bu bölgeden çekilmelerini takiben Uygurlar, Müslüman Çinliler (Dunganlar) ve Kazaklar, Kazakistan ve Kırgızistan’a kadar yayıldılar. 1865’te Yakup Bey, Kaşgar’ı ele geçirerek burada bağımsız bir Türkistan Devleti kurdu ve kendini Kaşgar hâkimi olarak ilân etti.

İngiltere ve Rusya ile diplomatik temaslar yapıldı. Birkaç yıl sonra Çinliler tekrar bölgeyi ele geçirdiler. 1882’de Rusya, Kaşgar’da bir konsolosluk açtı, 1877’de İngilizler, Gilgit’te ve 1890’da Kaşgar’da bir enformasyon merkezi kurdular. Daha sonra Mançurya’dan gelen Çin kuvvetleri, Pamir ve Tibet’i kapsayan yerlerde üstünlük sağlamaya başladılar. 1884’te burası Çin’in bir eyaleti hâline geldi.

1851 yılının başlarında Ruslar, Orta Asya’ya ilerleyerek İli havzasına kadar olan bölgeleri ele geçirdi. Rusya’nın bölgeye yayılması üzerine İngilizler harekete geçerek, Mir ve Hunza’dan sonra Gilgit’te ofisler açtılar. Bununla da kalmayarak Hunza’yı işgal ettiler. 1911’de Çin’de ve 1917’de Rusya’da meydana gelen devrimler, bölgedeki Rus ve Çin egemenliğinin zayıflamasına neden oldu. 1930’lu yılların başlarından itibaren Müslümanlar ayaklanmaya başladılar ve 1933’te Kaşgar’ı ele geçirerek Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ni kurdular. Fakat kısa bir süre sonra 1937’de Çinliler ve Ruslar birlik oluşturarak Doğu Türkistan’a hâkim oldular. Ancak Türklerin tekrar ayaklanması ile 1945’te tekrar Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Fakat Çinliler, Türkler arasında kışkırtıcılık yaparak iç savaşların çıkmasına yol açtılar ve bölgeyi tekrar egemenliklerine geçirdiler (1948).

Çin idaresine karşı kurulan Müslüman birliği Urumçi’de kuruldu, ancak 1949’da Müslümanların önde gelen liderlerinin Çin’deki yeni komünist liderlerle anlaşmaya giderken kuşkulu bir uçak kazasında ölmeleri, Müslümanların Çin’e karşı direnişini ve gücünü kırdı. 1951 yılında Komünist Çin, bölgeye hâkim oldu. 1955’te ise Çin Halk Cumhuriyeti, Sincan-Uygur Bölgesi’ni özerk bir bölge olarak ilân etti.

1960’larda demir yolu Urumçi’ye kadar ulaştırıldı. Buraya Çinliler yerleştirilmeye başlandı. Bunun sonucu olarak Uygur Özek Bölgesi’ndeki 200 bin civarında olan Çinli nüfus, 1993’te 8 milyona ulaştı Doğum kontrolünün uygulanması sonucunda da Uygur nüfusun fazla artışı önlendi. Ancak, Çin egemenliğini ve uygulanan baskıcı politikayı içlerine sindiremeyen Türkler, Çinlilere karşı direnişlerini sürdürdüler. 1970, 1981, 1990 ve 1997’de Türklerin bağımsız bir Türkistan Cumhuriyeti kurma çabalarına yönelik ayaklanmaları, Çinlilerin acımasız katliamları ile bastırıldı. Çinlilerin Uygur Türklerine karşı insanlık dışı uygulamaları ve Türkleri idam ettikleri dünya kamuoyunca bilinmektedir. Buna karşın Çin yönetimi, Türklere baskı olmadığını yayınları ile bildirmeye çalışmaktadır. Ancak uluslararası yayınlarda Çinlilerin Türk liderlerini ülkeden sürdükleri ve Türklere karşı baskı uyguladıklarını bildirilmektedir. Çin yönetimine karşı gelen Türklerin sokak ortasında tavşan gibi vurulmaları emredilmektedir.2

1955’te Çin’de yapılan idarî düzenlemede "Yeni Toprak” anlamına gelen Sincan-Uygur Özerk Bölgesi, 8 yönetim bölgesi, 5 özerk alt bölge ve 15 kente ayrıldı. 8 yönetim bölgesi şunlardır: Turfan, Kumul (Hami), Aksu, Kaşgar, Hotan, İli, Çöçek (Taçeng) ve Altay. Beş özerk alt bölge ise Bayangol-Moğol, Kızılsu-Kırgız, Çangji-Hui, Boritala-Moğol ve İli-Kazak’tır. Başlıca kentler ise Kumul (Hami), Aksu, Kaşgar, Hotan, Korila, Gulca (Yining), İli, Çöçek (Taçeng), Altay ve Kuytun’dur.

Yüzey şekilleri: Sincan-Uygur Özerk Bölgesi, doğu-batı yönünde 2000 km, kuzey güney yönünde 1650 km genişlikte ve 1,6 milyon km2 yüzölçümündedir. Bu özerk bölge, Moğolistan, Rusya Federasyonu, Çin, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’a komşudur.


Doğu Türkistan’da; kuzeyde Büyük Altay dağları, Ala dağlar, Tanrı dağları, Pamir-Altın dağları ve Karanlık (Kunlun) dağları uzanır. Dağlar arasında büyük havzalara geçilir. Nitekim kuzeyde Büyük Altay dağları ile Tanrı dağları arasında Cungarya Havzası, Tanrı dağlarının doğusunda Turfan Havzası ve Tanrı-Altın-Karanlık dağları arasında Tarım Havzası bulunur. Güneydeki dağlar, Tetis denizinde biriken çökellerin Hindistan sert kütlesinin kuzeye doğru hareketi sonucunda kıvrılarak yükselmesi sonucunda oluşmuştur. 3. Jeolojik Zaman sonu ve 4. Jeolojik Zaman başlarında Himalaya sisteminin yükselmesi ve yer yer faylar boyunca çökmeler günümüzdeki topografyanın oluşmasını sağlamıştır. Dağların yüksek kesimleri, 4. Jeolojik Zaman’ın buzul döneminde buzullarla kaplanmıştır. Buzulların aşındırmaları sonucunda geniş buzul vadileri ve sirkler oluşmuştur.

Asya’nın en büyük dağlarından biri olan Tanrı dağları 2500 km. uzunlukta olup ortalama yüksekliği 4000 m.’nin üzerindedir ve dağın üzerindeki en yüksek zirve (Tomur) 7435 m.’dir. Tanrı dağlarının orta bölümünde Urumçi’ye bağlantı sağlayan "Tanrı Kapısı” geçidi vardır. Bu dağ üzerinde 9500 km2 saha kaplayan 6800’den fazla buzul bulunur.

Sincan-Uygur Bölgesi’nde yüksek ve alçak sahalar birbiri ile nöbetleşe yer alır. En derin çukur, Turfan Havzası’nda-154 m. olup burada Aydınkol gölü bulunur. Güneydeki dağ sisteminde Altın (Kunlun), Karakurum ve Pamir dağları uzanır. Bu silsilenin ortalama yüksekliği 6000 m.’nin üzerindedir. En yüksek zirve 8611 m’ye ulaşır. Burada Buzulların babası sayılan Muztagata tepesi 7546 m.’dir.

Tanrı ve Karanlık dağları arasında yer alan Tarım Havzası, Asya’nın en büyük havzalarından biridir. 530.000 km2 alan kaplayan ve 1000 m. yüksekliğinde olan bu havzanın doğu-batı yönünde uzunluğu 1500 km, kuzey-güney yönündeki eni ise 600 km’dir. Tarım Havzası’nın ota kesiminde 324.000 km2 saha kaplayan Takla Makan çölü yer alır. Bu çöl, Çin’de en büyük ve dünyada da kumulların hareket ettiği 2. büyük çöldür. Burada 100-150 m. yüksekliğinde barkan şeklinde kumullar yaygındır. Tarım Havzası’nın en derin kesiminde 780 m. yükseklikteki Lop gölü yer alır. Tarım Havzası, son buzul çağının sonlarına doğru büyük bir gölle kaplanmış ve göl yüzeyi 1400 m.’ye kadar yükselmiştir. Uzaydan alınan fotoğraflarda Tarım Havzası’nı kaplayan gölün eski kıyı izleri, göle dökülen akarsuların oluşturdukları deltalar, kıyı kumulları görülmektedir.

Altay ve Tanrı dağları arasında uzanan Cungarya Havzası, 380.000 km2 saha kaplar. Batı kesimindeki yamaçlar 500 m. ve havzanın orta kesimindeki Ebi gölü 198 m. yüksekliktedir. Cungarya Havzası’nda yer yer sabitleşmiş kumullar görülür.

Tanrı dağlarının orta bölümündeki Yıldız (Yulduz) Havası’nda Çin’in 2. büyük otlak sahası olan Bayanbulak Çayır’ı (533.300 hektar) bulunur.

Tarım ve Cungarya havzalarının kenarlarında geniş etek ovalarının oluşturan alüvyal birikinti yelpazeleri yer alır. Buradaki etek ovaları verimli topraklara ve çok sayıda dağlardan gelen su kaynaklarına sahiptir. Akarsuların geçtiği yerlerde vahalar, söğüt, kavak vs. oluşan ağaçlık sahalar görülür.

İklimi ve Bitki örtüsü: Denizlere uzak olan bu bölgede dağlar, Hint ve Pasifik okyanuslarından gelen nemli muson rüzgarlarını engeller. Sadece soğuk ve nemli Arktik ve Atlas okyanuslarından gelen rüzgarları alır. Şiddetli güneş ışınları, az yağış, soğuk kış ve sıcak yazlarla karaktersize edilen çok kurak karasal bir iklime sahiptir. Havada nem çok düşüktür, bir ayı aşmayan bulutlu ve yağışlı günlerin dışında gökyüzü parlak ve açıktır. Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı çok fazladır. Toprağın kurak olması nedeniyle gerçek buharlaşma yok denecek kadar azdır. Ülke genelinde ortalama yıllık yağış 150 mm. kadardır. Güneyde 50 mm. olan yağış, kuzeyde 200 mm.’ye ulaşır. Toksun’da 10 mm.’ye inen yağış, batıda İli Bölgesi’nde 1000 mm.’yi bulur. Ülkenin kurak kesimini oluşturan Turfan ve Tarım havzalarında yıllık ortalama yağış 20 mm.’nin altındadır. Buna karşılık Altay ve Tanrı dağları kışın ve ilkbaharda kar, yazın ve sonbaharda yağmur şeklinde yağış alır. Buralara düşen yıllık ortalama yağış 500 mm. dolayındadır.

Güneyde 14,5oC olan yıllık ortalama sıcaklık kuzeyde 8oC’ye düşer. Urumçi’nin Ocak ayı ortalama sıcaklığı -15oC, en düşük sıcaklığı -40oC’nin (-41.5oC) altındadır. Yazın ülke genelinde sıcaklık yükselir. Ülkenin en sıcak yeri olan Turfan Havzası’nda yazın ortalama sıcaklık 40oC’dir. Günlük sıcaklık değişmesi 20-25oC arasındadır; en yüksek sıcaklık değişmesi 50oC’yi bulmuştur. Gündüzün aşırı sıcak olan havanın gece soğuması, bitkilerde karbonhidrat depolanmasını ve dolayısıyla ürünlerin büyümesini kolaylaştırır. Kavun, karpuz, üzüm, kayısı. armut vb. çok lezzetlidir.

Havadaki nemin ve bulutluluğun çok düşük olması nedeniyle yıllık güneşlenme 2500-3500 saat arasında değişir. Bu durum bitkilerde fotosentez olayını hızlandırarak pamuk gibi bitkilerin çabuk yetişmesini sağlar.

Doğu Türkistan bitki örtüsü yönünden de oldukça zengindir. 3500’ü aşkın bitki türü bulunur; bunların 300 kadarı ekolojik yönden önem taşır, 100 kadarı da yabanî ceviz gibi nadir olan türlerdir.

Yağışın fazla olduğu Altay ve Tanrı dağlarında gür dağ çayırları ve iğne yapraklı ormanlar görülür.

Sincan-Uygur Özerk Bölgesi, tarım ve yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengindir. Bölge genelinde 23.000 km2 alan kaplayan 10.000’in üzerindeki buzuldan kaynaklanan 2000 milyar m3 su potansiyeli vardır. Tarım, otlak ve ağaçlık alanlar, ülkenin %37’sini (62 milyon hektar) oluşturur. 9,3 milyon hektar tarım arazisinin 3,2 milyon hektarında sulama ve drenaj gibi ıslah tedbirleri alınmıştır. Kişi başına 0,24 hektar arazi düşmekte olup bu değer Çin ana kütlesine göre 2,4 kat fazladır. 56,6 milyon hektar otlak sahası mevcuttur.

Tarım alanlarının büyük bölümünde buğday, pirinç ve mısır ile arpa, soya fasulyesi, bezelye, darı üretilir. Sanayi bitkilerinden uzun lifli pamuk başta olmak üzere yağlı tohumlu bitkiler, şeker pancarı, keten, ayçiçeği, şerbetçiotu, yalancı safran, tütün ve tıbbî bitkiler yetiştirilir. 20 türden fazla olan sebzelerin başlıcaları; ıspanak, domates, havuç, soğan, salatalık, sarımsak, acı biber, lahanadır.
Sincan-Uygur Bölgesi, meyve ve kavun ülkesi olarak da bilinir. Çok değişik türde olan Turfan üzümü, Gaşi kavunu, Hutubi karpuzu, Kuçarakbademi, Aksu ve Hotan’ın ince kabuklu cevizi, elma, Körla armutu, Artuş inciri, kayısı, kiraz, şeftali, Kaygalık narı yetiştirilir. Bunlar arasında Turfan’ın yeşil çekirdeksiz üzümü ve Şanşan’ın kavunu çok meşhurdur. 500’den fazla yabanî bitkinin 400 kadarından ilâç yapılır. Turfan kentinin Turfan Havzası’na doğru indiği yamaçta turistlerin gezmeye doyamadığı 15 km. uzunluğunda Üzüm Vadisi yer alır. Burada üzüm bağları yanında elma, armut ve şeftali yetiştirilir.

Ülke hayvancılık açısından da ayrı bir önem arz eder. Koyun, at, sığır, keçi, eşek, deve ve yak beslenen başlıca hayvanlar arasındadır. İli, Yanki, Barkol’un atları, Sincan’ın ince yünlü koyunu, Altay’ın iri yünlü koyunu ve Kuka’nın kara koyunu meşhurdur. Ülkede 770’in üzerinde omurgalı hayvan türü vardır (61 balık, 8 amfibi hayvan, 41 sürüngen, 387 kuş, 135 dört ayaklı hayvan türü bulunur. Özellikle dağlarda geyik, samur, dağ sıçanı, ayı, leopar, ceylan, çok yabanî hayvan türü yaşar. Altay ve Tanrı dağlarında 1,6 milyon hektar saha ormanlarla kaplıdır; buralarda iğne yapraklı larix (melez), lâdin, huş ve kavak yetişir. Yabanî bitki ve hayvanların korunması için bir düzine tabiatı koruma alanı ayırt edilmiştir.

Yeraltı kaynakları: Bazıları çok zengin olmak üzere 100’den fazla kömür yatağı vardır. Bu yataklardaki kömür, Çin’in toplam kömür rezervinin üçte biri kadar olup 2,2 trilyon tondur. Sadece Tarım Havzası’ndaki petrol yatakları, Çin’in toplam petrol rezervinin yedide birine, doğal gaz yataklarının ise dörtte birine tekabül eder. Tarım Havzası’ndaki petrol ve doğal gaz yataklarının rezervi 20,5 milyar ton olarak tahmin edilmektedir. Ayrıca dağlardan kaynağını alan akarsuların büyük hidroelektrik potansiyeli mevcuttur. Rüzgar ve güneş enerjisi yönünden de büyük bir potansiyel gösterir. Ülkede 3000 kadar verimli maden yatağından 122 çeşit maden çıkarılır. Başlıca maden yatakları; demir, bakır, boksit, uranyum, çinko, tungsten, manganez, krom, kurşun, molibden, altın, gümüş, platin ile mika, asbest, kuvartz, tuz, fosfat ve sülfürdür.

Nüfusu ve yerleşmesi: Sincan-Uygur Bölgesi’nin nüfusu 16 milyonu aşkındır. Ülkede; 13 büyük, 21 küçük olmak üzere 34 etnik grup yaşar. Toplam Nüfusun %47 (7,6 milyon) kadarını Uygur Türkleri 12 milyon nüfusa sahiptir. Uygurlar, Arap alfabesini kullanırlar. İkinci büyük etnik toplumu 6 milyon nüfusla Han (Çin) grubu meydana getirir. Geriye kalanı Kazaklar (1,8 milyon), Huiler (732 bin), Moğollar (150 bin), Kırgızlar (257 bin), Tacikler (36 bin), Özbekler (77 bin), Tatarlar (14 bin), Ruslar (8,5 bin) ve Tibetliler dahil diğer toplumlar meydana getirir. Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’de çoğunlukla Çinliler ve azınlık olarak da Uygur Türkleri yaşar.

Ülkede İslâmiyet, Lâmaizm (Tibet Budizmi), Budizm, Hristiyanlık, Şamanizm ve Taoizm dinlerine inanlar vardır. Uygurlar ile Kazak, Hui, Kırgız, Tatar, Özbek, Tacik, Dungşiyang, Salar ve Baonlar Müslüman’dır. Ülkede başta Urumçi ve Kaşgar kentleri olmak üzere çok sayıda yerleşim biriminde camiler (23.000 kadar) vardır. Çin kaynaklarından alınan bilgiye göre ülkede; İslâm Derneği, Kutsal Eserleri İnceleme Derneği ve Budizm Derneği gibi dinî kurumlar faaliyet göstermektedir.

Ülkenin en büyük etnik grubunu oluşturan Uygur Türkleri, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlarlar. Çok gelişmiş el sanatları arasında halı, kilim dokumacılığı, bakır eşya, bıçak ve müzik aletleri yapımı bulunur. Genellikle kare şeklinde önünde bahçesi olan evlerde otururlar. Buğday unu ve pirinç ana yiyecekleri arasındadır. Pilâv ve ekmekleri meşhurdur. İçecek olarak sütü tercih ederler. Bol miktarda sebze ve meyve yerler. Kazak, Moğollar, Kırgızlar ve Özbekler genellikle hayvancılık yaparlar ve çadırlarda yaşarlar. Hui toplumu çiftçilik ve ticaret işleriyle uğraşırlar.

Sincan-Uygur Bölgesi’nde 200 civarında değişik sanayi ürünü üreten 58 bini aşkın işletme vardır. Başlıca sanayi kolları; petrokimya, tekstil, gıda işleme, maden, makine ve inşaat.

Tarım Havzası’ndaki en büyük kent, aynı adlı akarsuyun kenarında kurulan ve Türk tarih ve kültürü açısından da önemi büyük olan Kaşgar’dır (Nüfusu 300.000). Kent nüfusunun dörtte üçünü Uygur Türkleri oluşturur. Şehirde 11. yüzyıldan itibaren yapılmaya başlanmış İslâm mimarîsine ait çok sayıda eser bulunmaktadır. Bunlardan bölgenin yöneticisi Abak Hoca için 1640’ta yapılmış türbe, Yusuf Has Hacip Türbesi, Seyit Ali Asya Han Türbesi ve Kaşgarlı Mahmut Türbesi ile çok sayıda (90 kadar) mescit ve cami bulunmaktadır. Kaşgar, yöresel ölçüde de önemli bir yerleşme birimidir; Çevrede yetiştirilen buğday, mısır, fasulye, pamuk ve meyve Kaşgar’da pazarlanır. Kentte Etigar Camii 1442 yılından beri ayakta durmaktadır. Bu cami, 1966-1976 yılları arasında Çin kültür devrimi esnasında büyük zarar görmüş, fakat daha sonra restore edilmiştir. 1949’da kapatılan İngiltere ve Rusya konsoloslukları, turistik otellere dönüştürülmüştür. Ayrıca Sultan Türbesi, Artış ilçesinin 24 km. güneybatısında bulunan Karahan hanedanından Şafakbogela Han’ın 956’da yapılmış türbesi vardır. Kulca civarında Tubeyla Timur Han Mozolesi’nde İslâm dinini kabul eden ilk Moğol hanının mezarı bulunur. Burası Doğu Türkistan’daki ilk İslâm mimarisi örnekleri arasındadır.

Afganistan


Ülke; kuzeyde Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan, doğuda Çin, güneydoğuda Pakistan ve batıda İran ile komşudur (Harita 11).

Tarihi: Afganistan, Orta Asya ile Hindistan ve Hint Okyanusu arasında stratejik bir yerde olması nedeniyle sürekli başka ülkelerin etki alanında kaldı. 7. yüzyılda Müslüman Arapların eline geçen ülkede İslâm dini ve kültürü yayıldı. 13. ve 14. yüzyıllarda Moğolların egemenliğinde kalan ülkede, 1774’te Afganistan Krallığı kuruldu. Ancak 19. yüzyılda Afganistan toprakları, Orta Asya’yı ele geçirmek isteyen Çarlık Rusya’sı ile İngilizler arasında bir mücadele sahası oldu. 1878-1880 yılları arasında Afganistan, İngiliz egemenliğini kabul etti. İngilizlerin bu dağlık ülkeden çekilmek zorunda kalmaları üzerine Afganistan 1919’da bağımsızlığına kavuştu. 1978’de Sovyetler Birliği tarafından da desteklenen bir hükûmet darbesi oldu. Rus askerleri ülkeye girdiler. Bunu kabullenmeyen Afganlılarla Ruslar arasında dokuz yıl sürecek olan gerilla savaşı başladı. Bu savaş esnasında on binlerce Afganlı ülkesini terk ederek mülteci durumuna düştü. Mültecilerin çoğuna Pakistan kucak açtı. Sovyetler, 1989’da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bu kez, ülkedeki çeşitli gruplar arasında iç çekişmeler başladı. 1996 yılından beri Pakistan tarafından desteklenen Taliban, ülkeye hâkim olmaya başladı. Bu sırada Kabil’deki İran Büyükelçiliğini basan Taliban 11 İranlı diplomatı katletti. Bunun üzerine 1998’de İran ile Afganistan arasında sınır boyunda çatışmalar oldu. 1999’da Kuzey Afganistan’ı elinde tutan Kuzey İttifakı ile Taliban arasında Aşgabat’ta yapılan toplantıda ülke yönetimi paylaşıldı. Yani Afganistan’ın kuzey kesiminde Kuzey İttifakı, güneyinde ise Taliban yönetimi ele aldılar. 11 Eylül 2001’de ABD’nin New York kentindeki Dünya Ticaret Merkezi’ne iki ABD yolcu uçağının çarptırılmasından Afganistan’da yaşayan ve terörist saldırılar düzenlediği sanılan Suudî asıllı Usame bin Laden ve Afganistan’da üslenen El-Kaide örgütü sorumlu tutuldu. Bunun üzerine ABD, El-Kaide Örgütü’nü dağıtmak ve Laden’i yakalamak için 7 Ekim 2001’de Afganistan’ı bombalamaya başladı. Kuzey İttifakı, ABD’nin desteği ile Taliban’ın elinde bulunan bölgelere hâkim oldu. Sonuçta Bonn’da Birleşmiş Milletlerin düzenlediği toplantıda 16 Aralık 2001’den itibaren geçici bir yönetim kuruldu, böylece Taliban dışı Afganlı gruplar ülke yönetimini tekrar ele aldılar.

Yüzey şekilleri: Ülkenin büyük bir bölümü dağlıktır. Alp-Himalaya dağ sisteminde yer alan Hindukuş dağları önemli bir dağ kuşağıdır. En yüksek tepe Pamir dağları üzerinde 7000 m.’ye ulaşır. Dağların arasında küçük düzlükler ve akarsularla parçalanmış plâtolar görülür. Yüksek kısımları kar ve buzlarla kaplı dağlardan kaynağını alan akarsular, Afganistan’a hayat vermektedir. Gür akarsularla vadi içlerindeki tarım alanları sulanmakta ve hidroelektrik santralleri çalıştırılmaktadır. Ulaşım, dağları yaran derin vadileri takip eden yollarla sağlanır. Meselâ Hayber Geçidi, Kâbil nehrinin açtığı vadi üzerinde yer alır. Güney ve kuzeye doğru dağların eteklerinde alçak düzlüklere geçilir.

İklimi ve bitki örtüsü: Karasal iklime sahip olan Afganistan’da kışlar çok soğuk geçer; sıcaklık -30oC’nin altına kadar düşer. Çukur sahalarda yazlar sıcak ve kuraktır. Yazın sıcaklık karasal etkilere bağlı olarak çok yükselir. Yaz mevsiminde sıcaklığın yükselmesinden dolayı 3500 m. civarında bile tarım yapılır.

Ülkenin büyük bir bölümü bozkır ve çöllerle kaplıdır. Dağlarda yer yer ormanlar (selvi, meşe, çam) görülür; buralarda geyik, ayı, leopar ve çok sayıda kuş türü yaşar. Akarsu boylarındaki alçak sahalarda defne ve fıstıkların bulunduğu çalılıklara geçilir.

Nüfusu ve yerleşmesi: Jeopolitik açıdan Hindistan, İran ve Orta Asya gibi üç büyük bölge arasında yer alan Afganistan’da etnik gruplar bulunur. 24 milyonu aşkın olan ülke nüfusunun %38’ini Peştular (Puştunlar), %25’ini Tacikler, %19’unu Hazaralar, %6’sını Özbekler, %3’ünü göçebe toplumlar, %2’sini Türkmenler, %1,5’ini Baluşlar, %5,5’ini de diğer gruplar oluşturmaktadır. Büyük çoğunluğu (%85) Müslüman’lardan oluşan ülke nüfusunun dörtte üçü kırsal alanlarda yaşar; yarısı göçebe ve yarı göçebe bir hayat sürer. Halkın gelir seviyesi çok düşük olup dünyanın fakir ülkeleri arasındadır. Okuma yazma bilenlerin sayısı çok azdır (%31,5). Nüfus artışı (%2,8) yüksek olan ülkede 15 yaşın altındaki nüfusun oranı %42’dir. Ortalama ömür erkeklerde 47, kadınlarda 48 yıldır. Sovyetler Birliği’nin işgali ile başlayan iç savaşlardan dolayı 5 milyon Afgan ülkesini terk ederek mülteci olmuştur. Yüksek bir plâto üzerinde kurulmuş olan başkent Kabil, ülkenin en önemli merkezidir. Diğer önemli kentleri, dinî ve idarî yönden önem taşıyan Kandehar ile Celalabad, Mezar-ı Şerif ve Herat’tır.

Ekonomisi: Ülke nüfusunun üçte ikisi (%68) tarımla, %10 kadarı sanayi ile uğraşmaktadır. Afganistan’ın önemli gelir kaynağını, Dubai’deki (Birleşik Arap Emirlikleri) açık pazardan alınan malların komşu ülkelere özellikle Pakistan’a satılmasından sağlanan gelir ile illegal yollardan satılan uyuşturucu maddeler (eroin, afyon vb.) oluşturur. Tarımdan elde edilen ürünler, ancak halkın ihtiyacını karşılar. Buğday, mısır, arpa, pamuk ve pirinç önemli tarım ürünleri arasındadır. Sanayi bitkilerinden pamuk ve şeker pancarı yetiştirilir. Keçi ve büyük kuyruklu koyun beslenir. Karakul koyunlarının doğmamış yavrularının derisinden astragan denilen çok değerli kürkler yapılır. Bu kürklerden önemli gelir sağlanır. Ayrıca halı ve kilim dokumacılığı da yapılır. Önemli sanayi kolları tekstil, gıda, çimento ve mobilyadır. Sanayi tesislerinin çoğu, 20 yıl süren iç savaşlarda harap olmuştur.

Ülkede kara ve demir yolları çok yetersizdir. Bu sebeple, zengin kömür ve kaliteli demir yatakları işletilememektedir. Hindukuş dağlarının kuzeyinde petrol yatakları keşfedilmiştir. Krom, bakır, altın, gümüş ve sülfür ile mücevher işlerinde kullanılan kaliteli turkuvaz yatakları da bulunur.

Ülkenin kalkınması için bazı devletler, doğrudan ve dolaylı olarak yatırımlar yapmışlardır. Meselâ, 1945 yılı öncesinde Afganistan’a, Almanya ve Çekoslovakya’dan alınan bazı teknik yardımlarla dokuma ve şeker fabrikaları ile barajlar yapılmıştır. Daha sonra ABD’nden sağlanan yardımlarla sağlık kuruluşları açılmış, tarım makine ve aletleri alınmıştır. Ayrıca Almanya, İsveç ve Sovyetler Birliği; Afganistan’a baraj, fabrika ve yol yapımında yardım etmişlerdir. Eski Sovyetler Birliği, bir ara Afgan doğal gazını yüksek fiyatla satın alarak bu ülkeye ekonomik yönden katkıda bulunmuştur.

Afganistan’ın önemli ihraç ürünleri; taze ve kurutulmuş sebze ile meyve, doğal gaz, halı ve karakul koyunudur. İthal ettiği mallar ise petrol, şeker, çay ve imalât ürünleridir. Alışverişini Avrupa, Orta Asya, Japonya, Singapur, Malezya, Hindistan ve Pakistan’la yapar.3
ATALAY, İ., 2000, Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği. Ege Üniv. Basımevi, İzmir.
ATALAY, İ., 2001, Kıtalar ve Ülkeler Coğrafyası. Meta Basım, İzmir.
ATALAY, İ., 2002, Haritalı ve Resimli Ansiklopedik Dünya Coğrafyası (Baskıda), İnkılâp Yay., İstanbul.
AZİZHANOV. J. ve ÇAYIR, E, 1996, Kazakistan, Tika Yay., Ankara.
BATEMAN, G. ve EGAN V., The Encyclopedia of World Geography, Oxford University Press, 1995.
BEKİN, R. M., 1997, Doğu Türkistan Gerçeği. Yeni Türkiye 16, Türk Dünyası Özel Sayısı 11.
BOEHM, RİCHARD, G., World Geography, A Physical and Cultural Approach, Glencoe, McGraw-Hill Book Com., New York, 1995.
CHIH, C., 1978, An Ouitline of Chinese Geography, Foregin Language Prees, Bejing.
CHINA TRAVEL TOURIZM, 1998, Travel on the Roof of the World. China Travel and Tourizm Press, Beijing, China.
CHINA, A GUIDEBOOK TO XINJIANG, 1988, Xinijang Education Press, People’s Republic of China.
ÇİN HALK CUMHURİYETİ TÜRKİYE BÜYÜKELÇİLİĞİ, 1997. Sincian’ın Şimdiki Durumu, Ankara.
COLE, J., 1996, Geography df the World’s Major Regions. Rutler and Tanner, London.
DÖNMEZ, Y., 1968, Türk Dünyası’nın Beşerî ve İktisadî Coğrafyası, Coğrafya Enstitüsü Yay. İstanbul.
GRITZNER, C. F., 1987, World Geography, Heat and Company, Toronto, Ontario.
GÜLERSOY-NAZKALİ, E., 1995, Bozkırdan Bağımsızlığa Manas. Türk Dil Kurumu Yay. 625, Ankara.
JACKSON RİCHARD H. ve HUDMAN LLOYD, E., World Regional Geography. John Wiley and Sons New York Singapore, 1990.
KING, J., NOBLE, K, ve HUMPHREYS, Central Asia. Lonely Planet Publications, Hong Kong, 1996.
MAYHEW B., PLUNKETT, R. ve RICHMOND, S., 2000, Central Asia. Lonely Planet Publications, Melbourne, Oakland, London, Paris.
MERÇİL, E., Müslüman Türk Devletleri Tarihi. Türk Tarih Kur. Yay. Ankara, 1993.
MICHAUD, R. et al., 1978, Caravan to Tartary, Thames and Hudson, Paris.
PARKER SYBIL, P. (Editör), World Geographical Encyclopedia. Cilt 3: Asia. Mc Graw-Hill, Inc. New York, Tokyo, Milan, 1994.
TIMPTON, F. B., 1998, The Rise of Asia. Economics, Society and Politics in Contemporary Asia. Macmillian Press, Malasia.
TIME ALMANAC, 2001, Information Please Almanac. New York.
XINJIANG EDUCATION PRESS, 1998, China, A Guidebook To Xinjlang. China.
XINJIANG THE LAND AND THE PEOPLE, 1989, New World Press, Beljing.
A GENERAL SURVEY XINJIANG, 1989, Foreing Affair Office of People’s Goverment of the Xinjiang Uygur Otonomous Region. Hew World Press Beijing, China.
WHEELER, JESSE H. ve KOSTBADE TRENTON, J., World Regional Geography, Sausders College Publishing, London, Sydney, Toronto, 1990.
1    Bu konuda bakınız: MAYHEW B., PLUNKETT, R. ve RICHMOND, S., 2000, Central Asia. Lonely Planet Publications, Melbourne, Oakland, London, Paris.
2    Konu ile ilgili olarak bakınız: Mayhew, B., Plunkett, R. ve Richmond, S., 2000, Central Asia. Lonely Planet Publication, s. 495-497.
3    Teşekkür: Haritaların çizimini yapan Yrd. Doç. Dr. Hasan Çukur ve Ferit Gürbüz ile Orta Asya’daki bazı kentlerin Türkçe yazılışında yardımcı olan Rahman Seferov’a teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder