8 Kasım 2012 Perşembe
Tohumlarımızın Nesli Tehlike Altında!
Binlerce yıllık tarım geleneğini barındıran Anadolu topraklarında yetişen yerli tohumlar yaşamın sürekliliğini temsil ediyor.
Atadan kalma tohumlarımız;
* Lezzetli ve sağlıklı gıdaların temini için birer genetik hazinedir
* Binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış numunelerdir
* Tarımsal biyoçeşitliliğin önemli bir parçası ve yaşamın sürdürülebilirliğinin olmazsa olmazıdır
* Dışarıya bağımlı kalmaksızın ülkemizin gıda güvenliğinin teminatıdır
Ancak bugün Anadolu’ya özgü yerel tohum çeşitliliğimiz yok oluyor. Tek seferlik, ticari tohumların egemenliği nedeniyle gıdamızın ve geleceğimizin güvencesi yerli tohumların nesli tehlike altında! Yeryüzünde zengin çeşitlilikteki yaşamı sürdürebilmek, atalık tohumlarımızı gelecek kuşaklara aktarmamıza bağlı.
TOHUM TAKAS AĞI, yüzyılların bilgisini taşıyan yerli tohumlarımızın korunup yaygınlaşmasını amaçlıyor.
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Adım Adım Oluşumu desteğiyle yürüttüğü TOHUM TAKAS AĞI KAMPANYASI’na destek olarak,
* Anadolu’nun dört bir yanındaki ekolojik çiftliklerde yerli tohumların çoğaltılarak paylaşılmasını sağlayacak;
* Bu toprakların yüzlerce yıllık bereketinin, lezzetinin, besin zenginliğinin ve kültürünün gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için sağlam patikalar oluşturacaksınız.
Verdiğiniz desteğin her kuruşu binlerce yeni tohuma dönüşecek...
Kredi kartı ile bağış yapmak istiyorsanız: https://www.bugday.org/portal/BagisAdimAdim.php
EFT/havale yoluyla bağış yapmak istiyorsanız:
Alıcı Adı: Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Garanti Bankası Karaköy Şubesi - Şube No: 400
Hesap No: 6295240
IBAN No: TR67 0006 2000 4000 0006 2952 40
www.bugday.org - www.yasasintohumlar.org
facebook.com/BugdayDernegi
twitter.com/BugdayDernegi
Twitter paylaşımlarınız için hashtag: #YasasinTohumlar
Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.
12 Ekim 2012 Cuma
Türklüğün Eski Çağı / Prof. Dr. Gyula Németh
İlmî neşriyatta, umumiyetle, Türklüğün anayurdunun Orta Asya ve hatta Şarkî Asya olduğu fikri yayılmış bulunuyor. Tarih sahnesine çıkan ilk Türkler yani Hunlar (M.Ö. III. asır), yahut eğer Türk sayılırlarsa To-palar (M.S. IV. asır) Şarkî Asya sahasında, Çin’in şimaline doğru, Gobi çölü etrafında görünüyorlar. Milattan sonraki bin yılın ikinci yarısında Asya ve kısmen Avrupa tarihinde de mühim roller oynayan Türk kavimleri, Türkler ve Uygurlar, Orta Asya’nın büyük dağlık bölgelerinde Baykal gölünün cenub garbinde oturuyorlardı. Bundan başka Türk dilinin bir takım Orta ve Şarkî Asya dilleriyle, Moğolca ve Tunguzca ile olan bağlılıkları -her ne kadar tarihi bakımdan istifade edilebilmesi için kâfi derecede tenkidli olarak tetkik edilmemişlerse de- çok açıktır. Şu hale göre Türk kavimlerinin en eski yurdunun Orta ve Şarkî Asya olarak kabul edilişi şaşılacak birşey değildir. Eskiden Türkleri ve en yakın akrabalarını (Moğolları, Tunguzları) değil, bütün Ural-Altay dil ailesini ifade etmiş olan “altayik” lisanı ve kavmi tabirinde (Castrén, Schott),1 bu görüş tarzı belirmektedir. Türklerin anayurdunun Altay civarında olduğu başka belgeler yanında Çin kaynaklarının ilmi eserlerde çok geçen bir kaydı ile de ispat edilmeye çalışılmıştır. Bu kayda göre Türk kavimlerine adını veren ve M.S. VI. asırda meydana çıkan “Türk” (=Göktürk) kavminin anayurdu Altay’dı.
16 Ağustos 2012 Perşembe
Tarihte Türklük / Prof. Dr. László Rásonyi
Giriş
Türklerin Anayurdu
Batılı milletlerin ortaya çıkışlarından daha önce Türklük, dünyamızın en büyük sahnesini teşkil eden Eurasia’nın her çağında ve her köşesinde büyük bir rol oynamıştır.
Çağımızın Rus tarihçileri Eurasia sözü ile yalnız Kuzey Eurasia’yı kastetmişlerdir. Halbuki, Eurasia Avrupanın doğu, Asya’nın orta ve kuzey kesimlerini kaplayan, kapalı tarihî ve coğrafî birlik arz eden, kendine has yaşayış tarzı ile önem kazanan ve iki kıt’a arasında adetâ üçüncü bir kıt’a teşkil eden çok geniş bir ülkedir. Bu ülkenin güneyi Kven-Lün, Pamir, Hindukuş ve Kafkas dağları ile sınırlanır.
Türklerin Anayurdu
Batılı milletlerin ortaya çıkışlarından daha önce Türklük, dünyamızın en büyük sahnesini teşkil eden Eurasia’nın her çağında ve her köşesinde büyük bir rol oynamıştır.
Çağımızın Rus tarihçileri Eurasia sözü ile yalnız Kuzey Eurasia’yı kastetmişlerdir. Halbuki, Eurasia Avrupanın doğu, Asya’nın orta ve kuzey kesimlerini kaplayan, kapalı tarihî ve coğrafî birlik arz eden, kendine has yaşayış tarzı ile önem kazanan ve iki kıt’a arasında adetâ üçüncü bir kıt’a teşkil eden çok geniş bir ülkedir. Bu ülkenin güneyi Kven-Lün, Pamir, Hindukuş ve Kafkas dağları ile sınırlanır.
15 Ağustos 2012 Çarşamba
Toplum-Devlet Ülküsü Olarak Tarihte Türklüğün Oluşması / Prof. Dr. Şaban Teoman Duralı
1. Kimlik, Geçmişte İnşâ Olunan Bir Binâdır
Tarihte özel yer tutmuş olanlar ile olmayanlar olmak üzre, milletler de, tek tek kişiler gibi, kabaca iki ana kümeye ayırılabilirler. Tarihe baktığımızda, bizde, kimi milletlerin özel bir görevle yükümlendirilmiş olduğu izlenimi uyanır. Gerçi her millet kendi kendisine az yahut çok ‘gelin güvey’ olur. Bu son derece duygusal ve öznel millî tavır alış, yine de, tarihle ilgili bir görünümün ortaya çıkarılamayacağı anlamına gelmez.
Tarihte özel yer tutmuş olanlar ile olmayanlar olmak üzre, milletler de, tek tek kişiler gibi, kabaca iki ana kümeye ayırılabilirler. Tarihe baktığımızda, bizde, kimi milletlerin özel bir görevle yükümlendirilmiş olduğu izlenimi uyanır. Gerçi her millet kendi kendisine az yahut çok ‘gelin güvey’ olur. Bu son derece duygusal ve öznel millî tavır alış, yine de, tarihle ilgili bir görünümün ortaya çıkarılamayacağı anlamına gelmez.
Etnolojiye Dayanan Cihan Tarihinin Işığı Altında İlk Türklük ve İlk İndo-Germenlik / Prof. Dr. Wilhelm Koppers
Giriş
Burada verilen izahatta ilk Türklük ile ilk İndo-Germenlik karşı karşıya tutuluyorsa, bundan, her iki kıymet, kayıtsız ve şartsız olarak aynı mukayese müstevisi üzerinde bulunuyor addedilebilirmiş gibi bir mana anlaşılmasın. Malum olduğu veçhile Türkçe, Altay dil ailesinin bir rüknünü teşkil eder. Bu aileye, Moğolcadan maada, -muhtelif tali lisanlariyle, daha doğrusu lehçeleriyle,- Türkçenin kendisi, ve şüpheli olarak, Altay dili olduğu, malum olduğu üzere, Shirokogoroff tarafından ısrarla reddolunan Manço-Tunguz dili mensuptur. Maalesef Altayın Ural’la olan münasebetleri vazih surette meydana çıkarılmış değildir. Fakat günün birinde, hem kültür tarihi, hem dil bakımından, ilk İndo-Germenliği, yine kültür tarihi ve kısmen de dil manasında alınan bir “ilk Ural (Samoyed)-Altay”lıkla karşılaştırmamız icap etmesi ve burada Altay’dan (biraz evvelki izahatımızın ruhuna uygun olarak) yalnız Türk-Mogol’a mensup, anlaşılması mümkündür. Binaenaleyh, izahatımızın çerçevesi içinde, Türklük, yahut ilk Türklük tabirleri, umumiyetle, mutad olan manadan daha geniş bir manayı haizdir. Fakat aşağıdaki tafsilatta, sıklet merkezi kültür tarihi tarafında bulunduğundan, ve mukayeseler, neticede, kompleksden komplekse yapıldığından, (ve verilen isimlerin ehemmiyeti tali bir dereceye düştüğünden) hareket tarzımızın bir zarar vereceği pek memul değildir; bununla beraber, bu mülahazaları önceden arzetmeği faydalı, hatta zaruri gördük.
Burada verilen izahatta ilk Türklük ile ilk İndo-Germenlik karşı karşıya tutuluyorsa, bundan, her iki kıymet, kayıtsız ve şartsız olarak aynı mukayese müstevisi üzerinde bulunuyor addedilebilirmiş gibi bir mana anlaşılmasın. Malum olduğu veçhile Türkçe, Altay dil ailesinin bir rüknünü teşkil eder. Bu aileye, Moğolcadan maada, -muhtelif tali lisanlariyle, daha doğrusu lehçeleriyle,- Türkçenin kendisi, ve şüpheli olarak, Altay dili olduğu, malum olduğu üzere, Shirokogoroff tarafından ısrarla reddolunan Manço-Tunguz dili mensuptur. Maalesef Altayın Ural’la olan münasebetleri vazih surette meydana çıkarılmış değildir. Fakat günün birinde, hem kültür tarihi, hem dil bakımından, ilk İndo-Germenliği, yine kültür tarihi ve kısmen de dil manasında alınan bir “ilk Ural (Samoyed)-Altay”lıkla karşılaştırmamız icap etmesi ve burada Altay’dan (biraz evvelki izahatımızın ruhuna uygun olarak) yalnız Türk-Mogol’a mensup, anlaşılması mümkündür. Binaenaleyh, izahatımızın çerçevesi içinde, Türklük, yahut ilk Türklük tabirleri, umumiyetle, mutad olan manadan daha geniş bir manayı haizdir. Fakat aşağıdaki tafsilatta, sıklet merkezi kültür tarihi tarafında bulunduğundan, ve mukayeseler, neticede, kompleksden komplekse yapıldığından, (ve verilen isimlerin ehemmiyeti tali bir dereceye düştüğünden) hareket tarzımızın bir zarar vereceği pek memul değildir; bununla beraber, bu mülahazaları önceden arzetmeği faydalı, hatta zaruri gördük.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)