3 Nisan 2016 Pazar

Erken Türk Kalıntıları İçin Bir Araştırma: Sincan'ın Tiyan Şan Bölgesindeki Yeni Arkeolojik Keşifler / Dr. Sergei V. Alkin

Doğu Kazakistan ve Rus Altayı ile sınır komşusu olan Doğu Türkistan bölgesinden (Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi) gelen arkeolojik kanıtlar, Orta Asya’daki etno, kültürel gelişmelerin tarihini anlamak için çok önemlidir. Her ne kadar son on yıl içersinde Çinli arkeologlar tarafından geniş ölçekli arkeolojik çalışmalar yapılsa da, Çin’in bu bölümünün antik tarihine dair bilgilerimizde hâlâ önemli boşluklar vardır.

Huno-Sarmat dönemin (M.Ö. 3. yüzyıldan M.S. 6. yüzyıla kadar) arkeolojik yerleşimlerinin araştırılması ve Türklerin erken tarihine dair çalışmalar, Doğu Türkistan’nın arkeolojisindeki çok önemli, ancak yeteri kadar çalışılmamış sorunları arasındadır. Arkeolojik bakış açısından umut verici en önemli yerlerden birisi, Rus Altayı ve eski Orta Asya Cumhuriyetleri ile sınır komşusu olan ve Sincan’ın kuzeybatısında bulunan Yili Kazak özerk bölgesidir. Bu bölgenin önemi uzun süredir farkedilmiş olsa da, son yıllara kadar 30 yıl önceki Çin kazılarından kalan eski verileri kullanıyorduk (Doğu Türkistanı, 1995: 297-302). Huno Sarmat döneminin yerleşimlerinden gelen arkeolojik veriler ve Göktürk dönemin güvenilir olduğu düşünülen yapıları eksiktir. Buna rağmen, yıldan yıla, bu bölgeden gelen arkeolojik verilerin sayısı artmaktadır; bu sebeble, Tiyan Şan’a yakın bölgelerden gelen birkaç yeni güvenilir bilgi, Sibiryalı arkeologları oldukça ilgilendirmektedir.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Sincan ve Çin'deki Kazakların Fiziksel Antropolojileri İle İlgili Yeni Veriler / Dr. Gyula Henkey - Izabella Horvath

Yakınlarda, yaşamının en parlak döneminde vefat eden Macar Türkolog Istvan Mandoky Kongur, Moğolistan ve Batı Çin’e göç eden Kazakların, Kazakistan’da kalanlara nazaran eski geleneklerine çok daha güçlü bir şekilde sahip çıktıklarını düşünmekteydi. Atalarından kalan kalıntıların ya da bugün mensubu oldukları halkla fiziksel ya da kültürel benzerlikleri paylaşan halkların izini sürmek için, uzak diyarlara seyahatler yapan, pek çok bilim adamının araştırmalarının temelini bu gözlem oluşturmuştur.

3 Kasım 2014 Pazartesi

Eski Çin Kültürü ve Türkler / Prof. Dr. Wolfram Eberhard

Çin denildiği zaman birçok insan, memleketi düşman taarruzlarından ve dışardan gelen bütün kültür tesirlerinden ayıran Çin seddini hatırlarlar. Çin, bizim için kendi içinde ve kendi kendine tekamül eden kapalı bir kültürün timsalidir. Çin kültürünün bu tasviri artık bugün için doğru değildir. Çin hakkında düşündüklerimiz son on sene zarfında tamamiyle değişmiştir. Bu yazımızın gayesi, Çin hakkındaki yeni ilmi mütalealar üzerinde konuşmak,1 en mühim noktaları tebarüz ettirmek ve bilhassa Çin’in aydınlanması için Türklerin bu sahada oynadıkları rolün ehemmiyeti ile ilgili olan problemleri izah etmektir. Bununla aynı zamanda Türklerin en eski tarihlerine de temas etmek zorunda kalıyoruz. Bunu söylediğim zaman anlaşmazlığa sebebiyet vermemek için biraz izahat vermem lazımdır. Ben Türklerin ilk yurtlarının doğu Asya olduğunu iddia etmek istemiyorum. Fakat bugün Türklerin ve Türklerle akraba kavimlerin, M.Ö. 3. bin yılda, hatta Neolitik devirde Orta Asya’nın Doğu kısımlarında yaşadıkları bir hakikattir. Bu Türkler de tıpkı Türk ırkına mensup diğer kavimlerle Anadolu’da yaşayan ve Asya’nın diğer kısımlarından Anadolu’ya hicret eden Türkler gibi bugünkü Türklerin ecdadlarıdır. Bunların tarih ve kültürlerinin incelenmesi, Türk tarih ve kültürlerinin incelenmesi demektir ve bu ulusal bir ödevdir. Orta Asya’da Türkleri hakkında elde ettiğimiz en eski malumat ve zaten Türkler hakkında mevcut en eski bilgiler Çin kaynaklarından alınabilir. Bunu yapmak bu memlekette Sinolojinin vazifesidir. Bunun nasıl yapıldığından yazımızın sonunda bahsedeceğim.

2 Kasım 2014 Pazar

M.Ö. IX-VII. Yüzyıllarda Sayan-Altay Göçebeleri / Prof. Dr. Leonid Marsadolov

Milattan Önce IX.-VII. yüzyıllarda batıda yani Yakın Doğu’da ve Akdeniz’de, güneydoğuda yani Çin ve Hindistan’da, gelişmiş kölemen devletler ortaya çıkmıştı. Bu ülkelerde ünlü, anonim siyasetçiler, erdemli insanlar ve dini kişilikler yaşamıştır. Bu dönem dünya tarihinin en parlak dönemidir. İncil peygamberleri, Homer, II. Sargon, II. Nebukandenzer ve Midas gibi isimler bu çağa aittir. Yunanistan’da “İlyada” ve “Odesa”, Çin’de “Değişimler Kitabı”, ve Hindistan’da “Vedalar” bu çağda ortaya çıkmıştır.

Aynı dönemde, askeri demokrasi düzeninde yaşayan ve sınıflı toplum düzeninin öncüleri olan başka bir dünya daha vardır: Avrasya’nın bozkırlarında yaşayan göçebelerin dünyası. Bu dönem, Kimmeryalılar, İskitler, Sakalar vb. gibi nispeten daha büyük ve tehlikeli göçebe ittifaklarının oluşumu, yükselişi ve düşüşü çağıdır. Arkeologlar, Avrasya göçebelerinin görkemli anıtlarının çok az kısmını ortaya çıkarmışlardır: Sayan Dağları bölgesinde Arzhan, Kazakistan’da Çilikta ve Beşar, Türkiye’de Gordion, Kuzey Kafkasya’da Kelerme, Bulgaristan’da Pişata Mogila vb.

29 Eylül 2013 Pazar

Tagar Kültürü / Prof. Dr. Nikolai Bokovenko

Orta Asya’nın eski toplumları özgün coğrafi konumlarından dolayı Avrasya bozkırlarındaki Saka tipi kültürlerin oluşumunda önemli yere sahiptir. Bu bölge batıdan Büyük Kazak Bozkırı, kuzeyden geniş Tayga ormanları, doğudan Baykal gölü, güneyden ise Orta Asya çölleriyle çevrilidir. Bol su kaynaklarının, dağların ve çeşitli otların bulunduğu bozkırların bir arada bulunması eski zamanlardan beri insanların dikkatini çekmiştir. Zira, insanlar bu ortamda en verimli üretim şekillerini uygulayabilirlerdi. M.Ö. I. binyılın başlarında son Bronz Dönemi’nin Karasuk kültürünün yerini Tagar kültürü almıştır. Bu kültür Asya’nın merkezinde mevcut olmuş ve doğudan Sayan dağları, batıdan ise Altay dağlarıyla çevrelenmiş Minusinsk-Hakas havzasının bozkırlarını kapsamıştır. Bu nedenle de Tagar kültürü diğer kültürlerden daha az etkilenmiş ve bronz döneminde ortaya çıkmış yerli gelenekler üzerinde gelişmiştir.